Tür: Romantik, Gençlik, Drama
Yayıncı: tvN
Bölüm Sayısı: 16
Bölüm Süresi: 1 saat
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Nam Joo Hyuk, Kim Tae Ri, Bona, Lee Joo Myung, Choi Hyun Wook

Merhabalar, mutlu pazarlar <3
Ufak bir rahatsızlık yaşadığım için buralardan uzak kaldım ve sizleri özledim. Bugün de kendimi biraz miskin hissetsem de size Twenty Five Twenty One dizisinden bahsedersem miskinliğimi üzerimden atarım ve pazar keyfinize eşlik edecek bir şeyler arıyorsanız faydası olur diye düşündüm. :)
Sizler nasılsınız? Görüşmediğimiz süreçte neler yaptınız? Umarım her şey yolundadır. <3 

Twenty Five Twenty One Konusu
1990'lı yılların sonunda Asya'da yaşanan ekonomik kriz döneminde geçen dizide bu süreçte ailesi büyük ölçüde etkilenen Baek Yi Jin'in zorluklara karşı tek başına göğüs germeye çalışmasını, lise öğrencisi Na Hee Do'nun eskrim sporu için verdiği mücadeleleri, ikilinin yollarının kesişmesi ve sonrasında yaşanan olayları, günümüzde Na Hee Do'nun kızının annesinin günlüklerini bulup okumasıyla onun bakışından öğreniyoruz.

Karakterler

Kim Tae Ri, Na Hee Do karakterini canlandırmakta.
Hee Do, babasını küçük yaşta kaybettiği için onun hatırası olan eskrim sporuna tutunmuş ve eskrim için elinden gelen her şeyi yapmaya kararlıdır. Genç kız, (kötü olarak algılanmasın) saf bir karaktere sahip. Çevresindekilere ve kötülükle karşılaşsa bile aynı şekilde karşılık vermeyecek kadar iyi niyetli bir karakter. Cıvıl cıvıl halleri ve sevdiği şeyler uğruna verdiği mücadeleci davranışlarını severek izledim. 


Nam Joo Hyuk, Baek Yi Jin karakterini canlandırmakta.
Yi Jin, ailesinin düştüğü zor durumla başa çıkmaya çalışan güçlü bir karakter. Varlık içerisinde rahat bir hayat sürdükten sonra yaşamını sürdürmek ve ailesine destek olabilmek için çabalayan, önüne çıkan her fırsatı değerlendirmeye çalışan genç bir adam. Na Hee Do gibi Baek Yi Jin'in de hayata karşı duruşunu sevdiğimi söyleyebilirim.


Go Yoo-Rim, Ji Seung Wan ve Moon Ji Woong karakterleri de Na Hee Do'nun sınıf arkadaşları, aynı zamanda da dostları. Aralarındaki arkadaşlık ilişkisi çok güzeldi. Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere keyifli sahneler izledik. Diğer karakterleri tek tek tanıtırsam hem yazı çok uzun olur hem de ipuçları içerir diye detaya girmedim. :)

DİZİ HAKKINDAKİ FİKİRLERİM;
Twenty Five Twenty One ilk çıktığında o kadar popülerdi ki ilgimi çekmişti, geçmişe dönük hikayeleri izlemeyi sevdiğim için de kayıtsız kalamayıp güncel olarak izlemeye başlamıştım. Bazı yoğunluklarım sebebiyle diziyle eş zamanlı gidemesem de fırsat buldukça izleyip bitirdim. İzleyemediğim süreçte diziye dair bazı bilgileri öğrendiğim için biraz heyecanımı kaybettiğimi itiraf edeceğim fakat o duruma nasıl gelindiğini merak ettiğim için izlemeye devam ettim.
İlk olarak Kim Tae Ri ve Nam Joo Hyuk'un karakter uyumlarını çok sevdiğimi söylemek istiyorum. Birbirlerine bakışları bile o kadar gerçekçiydi ki, etkilenmemek elde değil. Bu sebeple onları çift olarak izlemekten keyif aldım ve favori çiftlerim arasına girdiler. :)
Güney Kore krizin yaşandığı dönemde nasıldı bilgim yok fakat dizide karakterler ve ailelerin üzerindeki etkileri de başarılı bir şekilde aktarılmıştı bence. Sadece Na Hee Do ve Baek Yi Jin üzerinden değil arkadaşları ve çevrelerindeki insanlar bu duruma dahil edilmişti. Na Hee Do ile Go Yoo Rim'in arkadaşlık ve rekabet arasında gidip gelmesine sebep olan durumlar izlerken sinir bozucu gelse de asıl etkeni anlamamıza olanak sağlıyordu. 



SPOİLER BAŞLANGIÇ
Na Hee Do ile Baek Yi Jin'in bir araya geleceği anı iple çekerken onların ayrıldığını öğrenmek yukarıda bahsettiğim gibi diziden soğumama sebep olmuştu. Çünkü mutlu sonlara zaafım var.^^
Ayrılmalarına sebep olan şey ne acaba, engeller mi çıktı vs sorularıyla izlemeye devam ettim fakat sebep olarak sunulan şey bana yetersiz ve biraz mantıksız geldi. Uyarı yazsam da yine de sebebi söylemeyeceğim ama karakterlere kızdım ve bu konuda güçsüz olduklarını düşünüyorum. Bazı şeylerle savaşmak gerektiğini iyi bilirken korkaklık yaptınız bence. :D
SPOİLER BİTİŞ

Twenty five twenty one dizisi lise yıllarını anlatan, o dönemdeki arkadaşlık, dostluk ve aşk ilişkileri keyifli bir şekilde yansıtan ve aynı zamanda hayatın mücadeleci yönünü de gösteren keyifli bir diziydi. Spoiler kısmında bahsettiğim durumlar yaşanmasaydı, daha farklı bir ilerleyiş olsaydı favori dizilerim listesine girecekti. Yine de kötüydü, izlemeyin tarzında bir cümle kurmam. Şans verilebilir. :)



Siz Twenty Five Twenty One'ı izleniz mi? Dizi ve sonu hakkında ne düşünüyorsunuz? 
İzlemediyseniz bu aralar severek izlediğiniz dizi hangisi? Tavsiyelere açığım. :)
Yorumlara gelin, biraz dertleşelim. :))


 


"Görünüş bazen aldatıcıdır, tıpkı kitaplar gibi," diye muzip bir yanıt verdi yaşlı kadın. "Yalnızca kapağına bakarsanız, içinde muhteşem hikayeler olan kitapları ıskalayabilirsiniz. Şu kitaba bakın; mavi kapağı solmuş, köşeleri aşınmış! Pek güzel görünmüyor, fakat kimileri kapağını açtıklarında hayatlarının değiştiğine tanık oldu. Bu, Fransa'da, 1945'te yayımlanan Küçük Prens'in ilk baskısı."

~~~~

Merhabalar. ^^

Birazcık aradan sonra geri döndüm. Bugün, görüşemediğimiz zaman aralığında okuduğum ve sizlerle paylaşmak istediğim Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabından bahsedeceğim.


KONUSU

Emma, bölgesel bir radyoda muhabirlik yapan genç bir kadın. Hayatının 6 yılını işine adamış ve işi için öyle fedakarlıklar yapmış ki artık hayatı işten ibaret hale gelmiş desem abartmış olmam. Son zamanlarda bu durumun onu ne kadar bunalttığını ve hayat enerjisini kaybettiğini fark eden Emma, bu fedakarlıkları ve emeğinin karşılığını da alamadığını fark edince içindeki boşluk hissi daha da artar. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen genç kadın, başarılı ve karizmatik yazar Julien Vascos ile yaptığı röportajdan sonra hayatını değiştirecek ve kendini bulacağı bir yolculuğa başlar. 

~~~~

"Kelimeler son derece değerlidir, yaralarımıza neden de olabilirler merhem de."

~~~~

Yan Pasaj Yayınevi'nin neredeyse her kitabını büyük bir zevkle okuduğumu söyleyebilirim. Kişisel gelişim türünü bana sevdirmeyi başaran, hepsi birbirinden keyifli kitapları bizlerle buluşturuyorlar. Bu sebeple Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabını da seveceğimi düşünmüştüm. Arkadaşımla birlikte okuduğum için tahmin ettiğimden daha çok sevdim ve bir keyif aldım. Onunla kitap hakkında sohbet etmek, fikir alışverişinde bulunmak ayrı zevkti gerçekten. :)

Emma'nın yaşadıklarını ve hayata karşı duruşunu okurken kendime dair bir şeyler bulmuş gibi hissettim. Sanırım bu durumdan kaynaklı kitaba daha bir bağlandım. 

Emma, Julien Vascos'un Kendini Bulma Yolculuğu isimli kitabının test ekibine dahil olunca her hafta gelen mailler sanki Emma ile birlikte bana da geliyor gibi heyecanla ve merakla okudum. Maillerdeki talimatları ve verilen görevleri ben de yapmaya çalıştım. Bu durum farklı bir okuma deneyimi oldu benim için.

Kültürel olarak da beni geliştiren, yeni bilgiler öğrendiğim bir kitaptı. Konu akışı içerisinde bahsedilen kitapları, filmleri ve oyunları not alıp araştırdım hatta bahsedilen Ölü Ozanlar Derneği'ni kitabı okuduğum arkadaşımla birlikte izledik. :)

Eva ve tatlı kafesinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Hem kafenin konsepti hem de sahibesi Eva çok tatlıydı. Gerçekten varolan bir kafe olsa ben de Emma gibi müdavimi olur, sık sık giderdim diye düşünüyorum. :) 

Emma'nın kendini bulma yolculuğunu okumak yukarıda da söylediğim gibi oldukça keyifliydi. Ona eşlik ederken bir yandan kendimde bu yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Sadece Julien'e dair daha fazla şey okumak isterdim. Romantizm sever yanım Emma ve Julien'in hikayesine dair daha fazla şey okumak istedi. :)

Benim gibi kişisel gelişim kitaplarını okumakta zorlanıyorsanız ya da bu şekilde işlenmesi hoşunuza gidiyorsa Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabına kesinlikle şans verin derim. Bence Emma'nın yolculuğu sizi de etkileyecek. :)


OKUDUĞUM DİĞER YAN PASAJ YAYINEVİ KİTAPLARI

1) IŞIL ŞENOL - O YAZ

2) MAUD ANKAOUA - YAŞAMADAN ÖLMEYECEĞİM

3) VIRGINIE GRIMALDI - BÜYÜDÜĞÜN ZAMAN ANLAYACAKSIN

4) MUTLULUĞUN PARFÜMÜ YAĞMUR ALTINDA DAHA GÜZEL KOKAR

5) İKİNCİ HAYATIN TEK BİR HAYATIN OLDUĞUNU ANLADIĞINDA BAŞLAR

6) SAÇ ÖRGÜSÜ - LAETITIA COLOMBANI

7) BUGÜN KALAN HAYATIMIN İLK GÜNÜ

8) HER YAS ON SEKİZ AY SÜRER

9) YILDIZLARI YENİDEN YAKMANIN VAKTİ GELDİ

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
N'attends Pas Que Les Orages Passent Et Apprends A Danser Sous La Pluie
Yazar: Veronique Maciejack
Çevirmen: Gözde Koca
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 258
Baskı tarihi: Nisan 2022

 


"Mevcut bilgilere ve bugüne dek toplanmış verilere dayanarak oluşturduğum hipoteze göre aşktan ne kadar uzak durursam o kadar rahat olurum."

~~~~
Kış aylarına çok az kala güneşiyle yaz mevsiminde gibi sıcacık hissettiren Kasım ayının ilk günlerinden herkese merhabalar! :)
Görüşmeyeli nasılsınız? Umarım iyisinizdir ve Kasım ayı hepimize güzellikler getirir. ^^
Bugün size, sıkça gördüğüm ve neredeyse okuyan herkesin çok beğendiği Aşk Hipotezi kitabından bahsedeceğim. 

Aşk Hipotezi Konusu
Olive Smith, bir üniversitede Pankreas kanseri üzerine çalışmalar yapan doktora öğrencisi genç bir kadın. Aşk konusunda şansı pek yaver gitmeyen Olive, en yakın arkadaşı Ahn'ın eski erkek arkadaşı Jeremy'den hoşlandığını fark eder. Jeremy'e karşı duygusal olarak herhangi bir hissi olmadığını arkadaşına kanıtlayıp onun ilişkisine destek olmak isteyen Olive, Ahn'a yeni bir erkek arkadaşı olduğuna dair pembe bir yalan söyler. Arkadaşının bu konudaki şüphelerini gidermek adına okulda karşısına ilk çıkan erkeği öper. Öptüğü adam ise üniversitedeki herkesin nefret ettiği "meşhur pislik" olarak bilinen genç biyoloji profesörü Adam Carlsen'den başkası değildir. Bunun farkına varan Olive, Adam'a durumu açıklayıp kendini kurtarmak ister fakat olay karmaşık bir hal alır ve kendisini bir oyunun içerisinde bulur. 

~~~~
"Kim her dilde seni seviyorum demeye ihtiyaç duyar ki? Tek bir dil yeter de artar bile. Hatta bazı insanlar hiçbir dilde söyleme şansını elde edemiyor."
~~~~
Aşk Hipotezi tam anlamıyla bir romantik komedi. Olive'in rastgele bir adamı öpmesi, ikilinin sevgili olduklarına dair haberin tüm üniversitede yayılması üzerine "sahte sevgili" olarak takılmaları.. Bu şekilde anlatınca kulağa klişe gelse de kitap çok keyifliydi. 
Çiftimiz "Zıt kutuplar birbirini çeker" tabirinin bir örneği gibi. Adam Carlsen soğuk, mesafeli ve sert biriyken, Olive Smith'in onun tam aksine neşeli, samimi hallerine rağmen birbirleriyle olan diyalogları, duygusal ilişkileri çok tatlıydı.
Romantik ilişki dışında akademik dünyaya dair detaylara da yer verilmişti. Kendisi de akademisyen olan yazarımız, akademik dünyanın acımasız ve sert yüzünü okuru boğmayacak şekilde aktarmıştı. Bu kısımları okurken epey sinirlendiğimi de söylemek isterim. İnsanların bu kadar iki yüzlü ve afedersiniz ama pislik oluşu kitapta da olsa beni rahatsız etti.
Ali Hazelwood'un anlatımı da oldukça akıcıydı. Sanki ilk kez değil de kitaplarını defalarca okumuşum hissi uyandırdı. Hatta okurken romantik komedi filmi izliyormuş gibi hissettim. Romantik-komedi türünü seven biri olarak beni tatmin eden, keyif alarak okuduğum bir kitaptı. Ben ilk çıkan baskısından okudum ama yayınevi ek bir bölüm ve özel baskı olarak yeniden baskı yaptı. Henüz almadıysanız ve okumak isterseniz o baskısını tercih edin derim. :)

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
The Love Hypothesis
Yazar: Ali Hazelwood
Çevirmen: Gülfem Çırak
Yayınevi: Nemesis Kitap
Sayfa Sayısı: 376
Baskı tarihi: Ocak 2022