Adı: School of Chocolate
Sezon Sayısı: 1
Bölüm Sayısı: 8
Bölüm Uzunluğu: Ortalama 35-40 dk

Merhabalar!
Ben yeniden iştah açıcı bir yazı ile karşınızdayımm. :)
Evde ufak tefek işler yaparken ya da yemek yerken izlemelik bir şeyler ararken karşıma çıkan Dersimiz Çikolata programı çok keyifliydi. Hem çikolata olan bir şeyin kötü olacağını düşünemeyiz değil mi ?:))
İzlerken keyif alınca sizlerle paylaşmasam olmaz dedim. Hem de BCP Eylül temamız yemek için farklı bir seçenekte olmuş olur diye düşündüm. Hadi başlayalım! ^^

Dersimiz Çikolata (School of Chocolate) Konusu

8 profesyonel şef, ünlü çikolata ve pasta şefi Amaury Guichon'dan çikolata üzerine eğitim alıyor. Her bölümde pastacılık ve çikolata heykelciliği dersi alan şefler aldıkları dersleri uygulamaya dökerken aynı zamanda da birinci olup büyük ödülü kazanmak için birbirleriyle de yarışıyor. 

Şef Amaury Guichon

Pasta ve çikolata şefi. Özellikle çikolatalar ile yaptığı tasarım ve heykellerle sosyal medyada da oldukça konuşuluyor. Ben de bu program sonrasında Instagram hesabını hayranlıkla takip ediyorum.


Eğitim alan ve büyük ödülü almak için yarışan 8 şefimiz; 

Juan, Daniel, Cedric, Melissa, Thiago, Stephanie, Tyricia, Amanda (isimler arkadan öne doğru sıralanmıştır)

Sınıfın en başarılı öğrencileri Juan ve Daniel ilk bölümden kendini belli ediyor. Yeteneklerinin farkında olan ikili oldukça da iddialıydı. Melissa da hem kendini göstermek için hem de ödülü kazanabilmek için çabaladı. Bazı yaptıkları izlerken sinir bozucu olsa da yarışma psikolijisi insana neler yaptırıyor görmüş oluyoruz. :)

Benim gözlemlerimle en çok gelişme gösterenler ise Tyricia, Cedric ve Amanda'ydı. Başlangıçta oldukça zorlansalarda son oyunlardaki performansları oldukça başarılıydı.

Favori şefim ise Thiago oldu. Karakter olarak çok tatlı birisi. En iyi işi çıkarmak için kendini zorlayarak yeteneklerini göstermekte başarılı olamadığı anlar olsa da ben onu destekledim. :)

Programda sadece eğitim ve yarışma değil yarışmacı şeflerin hayatlarına dair ufak tefek paylaşımlarına da yer verilmesi hoş bir detaydı. Karşılaştıkları zorluklar, verdikleri kayıplar, fedakarlıkları vs. programın duygusal yönüydü bence.

Ve şeflerin birbiriyle olan diyalogları da keyifliydi. Sanki bu programda tanışmamışlar da yıllardır birlikte çalışıyorlarmış hissi uyandıran uyuma sahiplerdi. 

Program boyunca o kadar harika pasta ve çikolata tasarımları yaptılar ki, "bu gerçekten çikolatan mı şimdi?" diye düşündüm sık sık. İnsan yemeğe kıyamaz bunları vs gibi birçok düşünce geçti aklımdan. Ve şefler gibi ben de birçok teknik öğrendim. Deneme imkanım olmadı elbette ama bu alanda çalışmak isteyenler veya hali hazırda çalışanlar için eğitici bir yanı da olduğunu düşünüyorum. 2. sezonu gelirse eğer kesinlikle izlemeye devam ederim. :)

Yarışma boyunca yapılan tasarımların her birini tek tek sizinle paylaşmak isterim aslında. Fakat hem programa haksızlık hem de izlemek isteyenler için can sıkıcı bir durum olabileceğini düşünerek kendimi tutuyorum ve sadece birkaç görsel ekleyeceğim. :))


Heykel görevinde yapılanlardan birkaç örnek


Thiago, şef Amaury'nin şaheserini incelerken :D












"Mantığın bittiği yerde duygular devreye girerdi. Ve kalbinle seçtiğini kaybetmenin yükü çok daha ağır olurdu."

~~~~

Eylül ayının son haftasının ilk gününden herkese merhabalar. Eylül ne de çabuk geçti değil mi? Umarım Ekim ayı hepimiz için güzelliklerle gelir. :)

Geçen ay okuyup yorumlamaya fırsat bulamadığım Gerçek Sensin kitabıyla geldim bugün.


GERÇEK SENSİN KONUSU

MİT Başkanı Sinan Öztürk'e araştırıp çözüme ulaştırması için sırlarla dolu, çok gizli bir dosya verilir. Dosyayı teslim aldığı gece saldırıya uğraması ve dosyanın çalınması bu işin engellerle dolu, zorlu bir iş olacağının ilk kanıtıdır. Başlangıçta alışılagelmiş kayıp arama dosyası gibi görünse de, sırlarla, yalanlar ve oyunlarla dolu ve aynı zamanda Sinan'ın sevdiklerine kadar uzanan, onların hayatlarını tehlikeye atabilecek bir boyuta ulaşır. 

Sinan'a yardımcı olması için önceden bu dosya üzerinde çalışmış, eski asker ve istihbarat üyesi Elif Güven gönderilir. Elif, bu projeye hayatını adayan ve aradıkları kişiyi bulmak için her şeyi yapmaya göze almış genç bir kadın. Bu uğurda hayranı olduğu Sinan Öztürk'ü kullanacak kadar gözünü karartmış. Fakat aklı ile kalbi arasında sıkışıp kalır. Bir seçim yapıp ya aşkı doya doya yaşayacak ya da amacı uğruna aşkını kalbine gömecek.

Otuz yıl öncesine ait masum bir aşk, tek bir yalanla büyüyerek herkesin geçmişini karanlıkla sarmıştı. Sırlar açığa çıkarken giderek daha da ağırlaşan geçmişin yükünü kaldırabilecekler miydi?(Tanıtım bülteninden alıntı)

~~~~

"Ayıldığını anlamamış gibi davranmaktan sıkıldım," diyen Sinan sözlerinin doğruluğunu kanıtlarcasına of çekti. "Üstelik sana söylemiştim' ile başlayan cümlelerim için sabırsızlanıyorum."
"Bu zevki sana tattırmayacağım."
"Bak şimdi, bunu nasıl yapacağını merak ettim." Tek seferde gözlerini açan Elif "Uyumaya devam edeceğim." deyip yeniden gözlerini kapadı.
"Haklısın, uyumak da gerçeklikten kaçış ve bayılmanın başka bir türü."
"Cehenneme git!"
"Sensiz hiçbir yere gitmiyorum."
"Tek ihtiyacım olan şey, bir bidon benzin. Bunu sağlar mısın?"
"Konuşmak için rüşvet mi talep ediyorsun?"
Bir kere daha gözlerini açan Elif, "Evet!" dedi. "Ateş başında sohbet etmeye bayılırım, sen köşede güzelce yanarken ben de küllerinin söndüğünden emin olana kadar konuşabilirim."

~~~~

Meral Kır, ilk kitabından beri takipte olduğum ve kitaplarını severek okuduğum bir yazar. İlk olarak Sancaktarlar serisi ile başlayan yolculuğumuz Öztürk kardeşlerin hikayelerini konu alan Miras serisi ile devam ediyor. Sana Aşk Getirdim kitabında Esmer Öztürk ile, Hedef Sensin kitabında Güçer Öztürk ile tanışmıştık. Gerçek Sensin'de de ağabeyleri Sinan Öztürk ile tanıştık. Kardeşleri ile arası açık olsa da onlara verdiği değeri bu kitapta fark ediyoruz.

MİT Başkanı olmanın getirisiyle oldukça otoriter ve özgüvenli bir karakter Sinan. Zekasıyla ve karizmasıyla bu özgüvenin boşuna olmadığını da farkına vardım. Yakaladığı ufak detaylar ile sırlarla dolu bu olayı güzel bir şekilde çözüme ulaştırdı.

Elif, mesleğini yansıtan derecede güçlü ve özgüvenli bir karakter fakat başlangıçta kendisine pek ısınamadım. Sinan gibi bende sakladığı sırlardan dolayı, işin aslını öğrenene kadar mesafeli durdum açıkçası. 

İki farklı dönemin eş zamanlı olarak anlatıldığı kitapları sevdiğimi sık sık söylüyorum sizlere. Gerçek Sensin kitabı da bu şekilde ilerliyordu. Bu detayı fark ettiğimde kitap benden +1 olarak beğeni puanı almış oldu. :) 

Bir bölümde Sinan ve Elif'in olaylı dosya üzerinde çalışmasını okurken diğer bölümde 30 yıl öncesine gidip Mina ve Joseph arasındaki masum aşka yalanlar karışmasıyla onlarca kişinin hayatını karartacak raddeye nasıl geldiğini okuyoruz. İki dönemde geçen olaylar nasıl ilerleyecek, birbiriyle olan bağlantıları ne şekilde olacak, 20 yıl önce yurt dışına evlatlık olarak gönderilen ve yeni ailesi ile güzel bir hayat sürerken bir anda ortadan kaybolan genç kadını bulabilecek mi gibi sorular eşliğinde, merakla ve heyecanla okuduğum bir kitaptı. Fakat polisiye kısmında biraz daha ters köşe beklerdim. Şaşırtan noktalar oldu ama çoğunlukla tahmin ettiğim şekilde ilerledi. Romantik kısımlar ise dozunda ve olması gerektiği gibiydi bence. Sinan gibi bir karaktere de böylesi yakışırdı. Mina ve Joseph'i de unutmamak gerek. Onların hikayesi çok daha etkileyici ve kalp kıran türdendi. Kitabın kilit noktalarından biri olduğu için detaylı bahsedemedim ama beni çok etkiledi gerçekten. 

Genel olarak severek okuduğum Gerçek Sensin kitabını bu türü sevenlere ve Meral Kır'ın kitaplarını okumak isteyenlere tavsiye ederim. 

Dipnot: Seriler birbirinin devamı niteliğinde olmadığı için sıralamasına uyarak okumanıza gerek yok. Sadece diğer karakterlerin yaşadıklarıyla ilgili ufak ipuçlarıyla karşılaşma ihtimaliniz olabilir. :)

~~~~

Elif'in heyecanını hisseden adam yüzünü ona çevirdiğinde bir kalp atışı kadar süre birbirlerine baktılar.
"Neden öyle bakıyorsun, âşık mı oldun?" diyen Sinan'ın sesi derindi.
"Ah evet çünkü sen olsan kendine âşık olurdun, değil mi?
"Çabuk öğreniyorsun!" Adama bakarken yakalanmayı sorun etmeyen Elif "İyi de, ya sen bana âşık olursan?" dedi.
"Evet, böyle bir şeyin gerçekleşme olasılığını hesapladım."
"Bir matematik problemine konu olmak her kadının hayalidir zaten, peki sonuç ne?"
"Yüzde on beş."
Elif "Yüzde bir olumsuz ihtimalle bile aşılar toplatılıyorken," dese de sonuç onu memnun etmemişti. "Yüzde on beşlik olasılık seni korkutmuyor mu?"
"Bu riske rağmen sana âşık olursam," diyen Sinan ne kadar ciddi olduğunu göstermek için Elif'e döndü.
"O aşk, peşinden koşmayı hak ediyor demektir. Ayrıca aşkın korkulacak bir şey olduğunu da sanmıyorum."

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı: Gerçek Sensin
Yazar: Meral Kır
Seri : Miras Serisi - 2. Kitap
Yayınevi: Olimpos Yayınları
Sayfa Sayısı: 472
Baskı tarihi: 2021

 


Adı: Julie and Julia
Tür: Biyografi, Komedi, Dram
Süresi: 2 Saat 3 Dakika
Yapım Yılı: 2009
Oyuncular: Meryl Streep, Amy Adams, Stanley Tucci, Chris Messina, Linda Emond, Helen Carey

Sonbaharın gelişini hissettiren yağmurlu ve serin bir günden merhaba. Çayınızı ya da kahvenizi alıp gelin, size tatlı bir filmden bahsetmek istiyorum. :)
Julie and Julia filmini Bloglarları Canlandırma Projesinin Eylül ayı teması (yemek teması) için seçmiştim, onu da belirtmek isterim. :)

Julie and Julia Konusu
Gerçek hikayeden yola çıkarak kurgulanan filmimiz, iki farklı zaman diliminde yaşayan iki farklı kadının hayata karşı verdiklerini mücadeleleri konu alıyor. 
  1948 yılında Julia Child, diplomat eşi Paul'un işi sebebiyle Paris'e yerleşir. Enerjik ve hayat dolu biri olan Julia, yeni hayatına alışabilmek ve boş vakitlerini değerlendirmek için çeşitli kurslara ve okullara gider fakat aradığı tutkuyu bir türlü yakalayamaz. Son olarak Paris'in ünlü yemek okulu olan Le Cordon Bleu'da gitmeye karar verir. Ve bu karar Julia Child'in kariyerinde yepyeni bir kapı açar.
2002 yılında Julie Powell, çağrı merkezinde çalışmaktadır. 11 Eylül sonrasında gün içerisinde yüzlerce çağrıda insanların bu olayda yaşadığı zorlu durumları dinleyerek onlara yardımcı olmaya çalışmaktadır. İşini en iyi şekilde yapmaya çalışsa da hayatında bir şeylerin eksik olduğunu fark eder. Eşinin tavsiyesi ve destekleri ile bir blog sayfası açar ve kendisine bir hedef oluşturur. Julia Child'in kitabındaki 524 tarifini 365 günde deneyip tamamlayacaktır.
Böylece farklı zaman diliminde yaşayan iki kadının yolları yemekler aracılığıyla kesişmiş olur. Yemek tutkusuyla yola çıkan Julia Child ve Julie Powell'ın yaşadıklarını izliyoruz. 


Julie and Julia, Amerikalı şef, yazar ve TV programcısı Julia Child ve yazar Julie Powell'ın gerçek hayat hikayesini baz alan film.  Filmi izlemeden evvel iki kadını da tanımıyordum fakat oyuncular o kadar başarılıydı ki etkilenip filmden sonra hemen araştırmaya koyuldum. Özellikle Julia Child'ı canlandıran Meryl Streep'in oyunculuğuna hayran kaldım. Gerçekten efsane bir oyuncu. Karakterin hayat dolu oluşunu, neşeli hallerini ve mutfakta kendini buluyor olmasını harika bir şekilde yansıtmıştı bence. Eşi Paul karakterini canlandıran Stanley Tucci ile uyumları da çok güzeldi. İkisini izlerken gerçekten birbirine aşık bir çifti izlediğimi hissettim. 
Julia Child'ın en meşhur kitabı Mastering the Art of French Cooking'in yazılış sürecine de yer verilmişti. Julia'nın bu süreçte karşılaştığı engeller ve zorlukları görmek de farklı hisler uyandırdı. 


Julie ve Eric Powell çifti de çok tatlıydı. Onları izlerken de abartısız, gerçek bir çift izlediğimi hissettim. Özellikle Eric'in Julie'yi hep desteklemesi, yanında olması çok tatlıydı. :)
"Julie, hedefini tamamlayıp tüm tarifleri başarı ile bitirebilecek mi?" sorusunun verdiği merak ve heyecanla izlediğimi de belirtmem gerek. Başarıları, başarısızlıkları, yorgunlukları ve kırgınlıkları sonuna kadar hissettiren bir süreçti onunkisi de. Ama sonucun ne olduğunu söylemeyeyim, izleyeceklere sürpriz olsun. :)
Genel olarak severek ve büyük bir keyifle izlediğim bir filmdi Julie and Julia. Vaoovv! ne filmdi etkisi vermese de, çok tatlı bir havası vardı. Bu yazıyı hazırlarken ve ileride film aklıma geldiğinde tebessümle hatırlayacağım, belki de böyle sıcacık bir film izlemek istediğimde tereddüt etmeden açıp izleyeceğim bir yapımdı. Henüz izlemediyseniz sizlere de tavsiye ederim elbette. :)


Hikayemizin gerçek kahramanları ile veda etmek istedim.💗


 



"Sen kimsin?"
"Gün ışığını öldüren biri. O yüzden kim olduğumla ilgilenme. Yoksa sönersin, Gün."
"Ben bu okula geldiğim gün söndüm zaten."
"Reşat Nuri Güntekin tam burada diyor ki; En uzun, çaresiz geceni düşün. Sabah olmadı mı?"
"Hiç olmadı sabah,"
"Sabah olsa bile ben, ışığını kimse görmesin diye güneşi saklarım. "

~~~~
Merhabalar, mutlu hafta sonları :)
Zaman ne de hızlı akıp geçiyor değil mi ? Sanki daha dün Eylül'ün ilk günüymüş gibi hissediyorum ama takvime baktığımda yarısı geçmiş hızla ay sonuna doğru yaklaşıyoruz. Hayatın koşturmacası içerisinde zamana yetişmek zor oluyor. :)
Bugün, hızla geçip giden günlerde vakit ayırıp okuduğum Rota kitabından bahsedeceğim size.

ROTA KİTABININ KONUSU;
Güniz Işık Doğandemir, evlilik dışı bir ilişki sonucunda dünyaya gelmiş bir genç kız. Annesinin yanında hayatına devam etmeye çalışırken yaşadığı bir olay sonucu bu çukurdan kaçarak babasına sığınır. 
Babası oldukça varlıklı bir adam olsa da bu ışıltılı hayat Güniz Işık için yine mahkumiyet gibi olmaya devam eder. Babasının evli olduğu kadından olan ağabeyi Efe ile aynı okula gitmeye başlayan genç kız ağabeyi dahil herkesin zorbalığına uğrar. Sözlü ve fiili tacizler ile tabiri caizse Güniz Işık'a hayatı zindan etmeye çalışırlar. Bu durumda ona yardım eli uzatan tek kişi ise Bulut Atay olur. 
Hayatı boyunca zorluklarla mücadele etmiş ve ailesi dahil kimseden destek görememiş Güniz, Bulut'un bu tutumu karşısında ona kuşkuyla yaklaşır. 
Güniz Işık, yaşadığı bu zorluklara rağmen hayalini kurduğu yaşama kavuşabilecek mi? 
Okulda yaşadığı bu zorbalıklara boyun eğecek mi?
Bulut'a güvenip duygusal bir ilişki yaşayacak mı yoksa yalnızlığıyla yoluna devam mı edecek?

~~~~
"Bana sen yazdın değil mi o mesajları? O çocuk seni görüp benden özür diledi hatta o gün. Formayı sen attın yukarıdan üzerime." Yüzlerimizi aynı hizaya getirdim.
"Dün gece sardığın dizim gibi değil benim ruhum, Bulut. Birkaç sargıyla iyileştiremezsin yaralarımı. Uzak dur. Yine uğraş benimle ama asla iyi davranma. Çünkü sen çıkarı olmadan birine iyilik yapacak insan değilsin. Hatta sen insan bile değilsin."
~~~~
Rota, bu gibi birçok soru ve cevabına ulaştığımız bir kitap. Yazarın Halef serisini okuduğum için anlatımına aşinaydım ve Rota'yı da aynı keyifle okudum. Hatta bir tık daha fazla sevmiş olabilirim. Çünkü kitabın içerisinde verilen sosyal mesajlar çok güzeldi. Zorbalık, kadına şiddet ve toplumsal baskılar gibi konularda destekleyeceğim görüşleri ve karakterler üzerinden aktarışını başarılı buldum. 
Karakterler demişken, Güniz Işık çok güçlü bir karakterdi gerçekten. Annesi yüzünden yaşamak zorunda kaldığı o bataklığa rağmen ayakta duruşu, babasına sığındıktan sonra hem evde hem de okulda yaşadığı baskı ve zorbalıklara rağmen dimdik ayakta duruşu, en önemlisi de ona bu zorlukları yaşatanların karşısına dikilerek her birine hadlerini bildirmesine hayran kaldım. "İşte bu!!" nidaları eşliğinde okumuş bile olabilirim. :)
Güniz Işık'ın coğrafya ve futbola olan ilgisi ise oldukça farklı detaylardı. Onu diğer karakterlerden ayıran bir şeydi bence. Kurgu olsa da okurken coğrafya bilgisine hayran kaldım. :)

Bulut Atay'da tatlı bir karakterdi. Kötü çocuk görünümlü iyi biri çıkması durumu biraz klişe gelse de, Güniz Işık için yaptıkları ve ona destek oluşu göz ardı edilemeyecek şeylerdi bence.
 Diğer karakterlere pek değinmek istemiyorum açıkçası. Güniz Işık'ın herhangi bir suçu olmamasına rağmen ona yaşattıklarını okudukça onunla birlikte ben de kinlendim. O yüzden pas geçelim. :D
Konu olarak alıştığımız kurgulardan olsa da yazarın anlatım tarzıyla ve verdiği sosyal mesajlar ile benim severek okuduğum bir kitap oldu. Devamında neler olacağını, Güniz Işık'ın neler yaşayacağını da merak ediyorum. 
Genç-yetişkin olarak nitelendirilen bu tarz kitapları okumayı seviyorsanız Rota kitabına şans verebilirsiniz. :)
~~~~

Yazarın Diğer Kitapları

~~~~
"Sen benden hep kötü şeyler bekliyorsun. Hâlâ senin gözünde kötü adamım."
"Değilsin," diye inkâr ettim onu. "Yavaş yavaş önyargılarımı yeniyorum. Beni anlasan olmaz mı?" 
Yorgun bakışları yüzümün her karışında gezindi. 
"Anlamadım mı seni? Senin beni yakmana da, kül etmene de razıyım ama korkmanı kabul edemem." 
Cevap vermek istedim ama hiçbir cümle dudaklarımdan dökülmemişti. 
"Sen bana Gün olamadın. Güz oldun."
~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Rota 1
Yazar: Leman Veli
Yayınevi: Ephesus
Sayfa Sayısı: 336
Baskı Tarihi: Mayıs 2022

 


Tür: Dram, Spor
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 10
Bölüm Süresi: Ortalama 50-55dk
Oyuncular: Kaya Scodelario, Evan Roderick, Will Kemp, Willow Shields, January Jones, David James Elliott,Amanda Zhou, Mitchell Edwards,Svetlana Efremova

KONUSU
Kat Baker, başarılı bir buz pateni sporcusudur. Yıldız olma yolunda emin adımlarla ilerlerken, önemli bir performans sırasında geçirdiği kaza sebebiyle kariyeri alt üst olur. Kat, bu kazadan sonra oluşan sakatlığını atlatıp kariyerine devam edebilmek için elinden gelen her şeyi denemeye hazırdır. Fakat ne yazık ki genç kızın ailevi ve kişisel sorunları ona bu konuda pek yardımcı olmaz. Çünkü ortaya çıktığında tüm kariyerini bitirebilecek bir sırrı vardır. Kaza sonrası tekli buz pateni turnuvalarından çekilmek zorunda kalan Kat, kariyerine çiftli alanda devam etmeye karar verir.  Buz pateninde en az kendisi kadar başarılı olan Justin ile partner olan Kat, her şeyin üstesinden gelip hayallerine kavuşabilecek mi dersiniz?

KARAKTERLER

KAT BAKER
Kat, annesi gibi buz pateni sporcusu olan başrolümüz.
Alanında başarılı sporcu ve ailesine düşkün bir karakter. İlk bölümlerde soğuk ve donuk göründüğünü düşünmüştüm. Dizi ilerledikçe ve karakteri iyice tanıdıkça nedenleri anlaşılıyor. 

JUSTIN DAVIS
Justin de Kat gibi buz pateni sporcusu.
Alanında başarılı dolayısıyla oldukça popüler, kızların hayran olduğu ve aykırılıklarıyla bilinen bir karakter. Hikaye ilerleyip Justin'i tanıdıkta aslında kötü çocuk maskesiyle dolaştığını, içindeki asıl Justin'in ortaya çıktığını görüyoruz.

CAROL ve SERENA BAKER
Carol, Kat ve Serena'nın annesi. Bipolar Bozukluk hastalığı olan genç kadın, bunun üstesinden gelip kızlarıyla güzel bir hayat sürdürmek için çabalayan bir karakter. Daha ilk bölümden güzelliğiyle beni etkilediğini söylemeden edemeyeceğim. :)
Serena, Kat'in küçük kardeşi. O da annesi ve Kat gibi buz pateni sporcusu. Kardeş olsalar da Kat'ten farklı bir karaktere sahip. Annesi ve ablasının gölgesinde kalmış, ilgiye ihtiyaç duyan bir karakter olarak özetleyebilirim aslında.

JENN YU
Jenn, Kat'in en yakın arkadaşı ve onun gibi buz pateni sporcusu.
Jenn favori karakterlerimden biri olduğu için ondan bahsetmezsem yazım eksik olur gibi hissettim. Bence Kat'ten bile güçlü bir karaktere sahip. Arkadaşlığı da öyle güzeldi ki.. Her koşulda Kat'in yanında oluşu, ona destek oluşu ve cesaret verişi.. Böyle bir arkadaşa sahip olmak isterdim. Ve ne yazık ki hak ettiği değeri alamadığını da düşündüğüm bir karakter.



YORUMUM
Merhabalar, mutlu akşamlar! :)
Ben yine arayı biraz açtım ama kendimi motive ederek yazımı hazırlayabildim. Görüşmeyeli nasılsınız? Umarım her şey yolundadır. Önceki yazımda kitaplara ağırlık verdiğimden ve bir şeyler izleyemediğimden bahsetmiştim. Kardeşimin seçimiyle başladığımız Spinning Out dizisini izleyip bitirince hem farklılık olsun hem de daha fazla buralardan uzak kalmayayım istedim. :)
Yorumuma başlamadan önce diziyi izlemeyenler için SPOİLER içeren kısımlar olabileceği uyarısını da yapayım. :)
Diziye başlarken pek bilgim yoktu haliyle diziye dair herhangi bir beklentim de yoktu. İlk iki bölüm tanışma ve alışma süreci gibi olduğundan biraz durağan gelse de sonrasında karakterleri tanıyıp daha fazla şey öğrenmek için fırsat buldukça diziyi izleyip kısa süre içerisinde bitirdim.
Spinning Out dizisi ana konu olarak buz pateni sporcularının yaşadıklarını ele alıyor. Sporcuların performanslarına hazırlanırken karşılaştıkları zorlu durumlar, turnuvalar sırasında yaşadıkları stres vb. dışarıdan fark edilmeyecek arka planda yaşanan olayların bir kısmı aktarılmıştı. 
Buz pateni sahneleri çok etkileyiciydi. Bu sahneler çekilirken dublör kullanılmasına rağmen o kadar güzel ayarlanmıştı ki sanki oyuncular gerçekten buz pateni sporcusuymuş gibi hissettirdi. Bu diziden sonra buz patenine olan ilgim epeyce arttı. :)

Kat ve annesi, Justin ve babası, Jenn'in ailesiyle olan ilişkileriyle ailevi sorunlar konusu da ele alınan ikinci bir konuydu. 
Dizinin alt metinleri de dikkat çekiciydi. Marcus karakteri ile siyahi insanların yaşadıklarının aktarılması ve bu konuya dikkat çekilmesi benim hoşuma giden bir detaydı.
Genel olarak her karakterin hikayesine yer verilmeye çalışılması da bence güzel bir noktaydı. Fakat 10 bölümlük bir dizi olduğundan tam anlamıyla her karakterin hikayesine hakim olabilmek biraz zor, bence eksik kalan noktalar oldu. Devam sezonu olsa belki bu eksik noktalar tamamlanırdı fakat Netflix devam sezonunu iptal ettiği için böyle bir imkanımız olmayacak ne yazık ki.  


Oyuncuları ilk kez izlememe rağmen başarılı ve kimya olarak birbirleriyle uyumlu buldum. 
Yukarıda da bahsettiğim gibi gerçekten buz pateni sporcusu izliyormuş hissi veriyorlardı. 
Kat ve Carol, bipolar bozukluk sahnelerini de çok başarılı yansıtmışlardı. O duyguları hissederek izledim. Bazı olaylar için bu hastalığı bahane ederek karakterleri temize çekmelerine biraz gıcık oldum açıkçası. Özellikle Jenn'in Kat'in her zaman yanında olmasına rağmen, yaşadığı zorlukların sebebinin Kat olması benim bile zoruma gitti yani...
Karakterler kısmını fazla uzatmamak için Dasha'dan (yukarıdaki iki görselde Justin ve Kat'in yanında) bahsetmedim ama yorumumda bahsetmezsem eksik kalırız gerçekten.
Dasha, Justin ve Kat'in antrenörüydü. Dobra ve güçlü karakteriyle favorilerim arasına girdi. Onun hikayesi de oldukça hüzünlüydü. Bahsedip büyüsünü bozmak istemediklerimden. :)


Başlarda Justin'in kötü çocuk hallerini sevemesem de altında yatan sebebi öğrenince kanım epeyce ısındı ve Kat-Justin çiftini severek izledim.
Son bölümde şok edici bazı sırlar ortaya döküldü ve içimin yağları eridi dedirtecek bir sonla bitti. Muhtemelen devam sezonu olacağını planlayarak çekildiği için bazı durumların ucu açık bırakılmıştı. Haliyle ben de neler olacağını merak ediyorum fakat cevabını alamayacağım maalesef ki. 
Bu tür dizileri izlemeyi seviyorsanız şans verebilirsiniz fakat devamı olmayacağını bilerek fazla beklentiye girmeden izlemeniz için özellikle 2. sezonun olmayacağını birkaç kez belirttim. :)
.
Siz bu aralar neler izliyorsunuz? Tavsiyeleriniz varsa yoruma benimle paylaşın lütfen. 💜

 


"Biz sadece bedenlerimizle huzur bulmaya çalışan çılgın bir umutsuzluk yumağıydık."

~~~~
Yepyeni bir haftanın ilk gününden herkese merhaba! :)
Eylül ayının geldiğine inanamazken 5. günündeyiz. Hepimiz için güzel geçen bir ay olur umarım. <3
Son zamanlarda kitap yorumu yazılarım biraz yoğunluklu oldu fakat okuyup sizlerle paylaşmak istediğim kitaplarım biriktiğinden ve de dizi/film izleyemediğim bir süreçten geçtiğim için bir süre böyle devam edebilirim. :)
Bugün Royal serisinin üçüncü kitabı Çarpık Saray'dan bahsedeceğim. Önceki kitapları okumadıysanız yazı SPOİLER içerebilir, uyarımı yapayım. ^^

~~~~
"Sevdiğim insanlar için savaşabilirim. Mesela annem, Reed ya da senin için ama... savaş kendi kapıma dayandığında bunda başarılı olamıyorum."
~~~~

Kitabın adı Royal ailesi ve diğer karakterlerin ilişkilerini yansıtan bir seçim olmuş açıkçası. İlk iki kitapta da şaşırtıcı gelişmeler olmuştu fakat Çarpık Saray hepsinin üzerine çıktı. İkinci kitabın sonunda öğrendiğimiz şok edici cinayet ve Ella'nın öldü sandığımız babası Steve'in çıkıp gelmesi yaşanacakların habercisi niteliğindeydi. 
Çarpık Saray kitabında bu cinayetin zanlısını arıyor ve "çarpık" ilişkileri okuyoruz. Maktül Brooke ile en son görüşen Reed olduğu için katilin o olduğu düşünülüyor. 
Katil gerçekten Reed mi? 
Değilse gerçek katili bularak masumiyetini kanıtlayabilecek mi?
Öldü sandığı babasını bir anda karşısında gören Ella ne yapacak?
Baba-kız ayrı geçen yılları geride bırakıp hayatlarına mutlu bir şekilde devam edebilecek mi?
vb. birçok soru eşliğinde okuduğum bir kitap oldu. 
Bu kitabı okurken neredeyse her karakter hakkında sırlar ortaya dökülmeye başlıyor ve öyle karmaşık ilişkiler öğreniyoruz ki... Neler olduğunu söyleyip okumak isteyenler için kitabın büyüsünü kaçırmak istemedim ama bu kadarına da pes diyor insan. Ben bunları öğrendikten sonra bu hikayenin yananı Callum oldu dedim. Adam her şeyden habersiz, ailesi ve arkadaşı için elinden geleni yapmaya çalışıyor garibim. Bahsettiğim olaylar sebebiyle Callum dışındaki karakterlerden soğudum. Mantıklı sebepleri olsa anlayış gösterilebilir fakat çoğu +18 düşünceler sebebiyle olunca biraz kendinize gelin, hayat bunlardan ibaret değil demek istiyor insan.
Yazarın anlatımı önceki kitaplarda olduğu gibi Çarpık Saray'da da oldukça akıcıydı. Konusuna polisiye detaylar eklenince merak ve heyecan duyguları eşliğinde daha hızlı bir şekilde okunduğunu söyleyebilirim. Katilin kim olduğunu bulabilmek için Reed'in kendisi bile Ella kadar uğraşmadı, kızın karakterini sevmedim ama aşkı uğruna bu kadar uğraşmasını takdir ettiğim için bahsetmek istedim. O, bu kadar uğraşmasa katili biraz zor öğrenirdik gibi geliyor çünkü. :D
Genel anlamda kolay okunan, cinayet sebebiyle merak uyandıran bir kitaptı ama entrikaya ve cinselliğe bu kadar yoğunlaşmış olması bir noktadan sonra beni rahatsız etti açıkçası. Bu kadarına da gerek var mıydı gerçekten dediğim noktalar oldu.
Seriyi tavsiye eder miyim sorusuna cevap verecek olursam, ben elimde olduğu için okudum ve kalan kitaplarını da okuyacağım fakat ille de alıp okuyun diyebileceğim bir seri değil açıkçası. Kararı size bırakıyorum. Yeni yazılarda görüşene dek hoşça kalın! :)

~~~~

Royal Serisi Kitap Yorumları 



KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Twisted Palace
Adı: Çarpık Saray
Yazar: Erin Watt
Seri : The Royal - 3. Kitap
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Sayfa Sayısı: 342
Baskı tarihi: Temmuz 2021