Yılın son günlerini geçirirken merakla beklenen dizilerden Emily in Paris 3.sezonu ile geri döndü. 

İlk iki sezonu kısa bir süre içerisinde izleyip bitiren biri olarak ve 2.sezonun sonunda yaşanan karmaşık olaylar sebebiyle ben de yeni sezonu merakla bekliyordum. Yeni sezon yayınlanır yayınlanmaz izledim ve bir günde bitirdim. Detaylara geçmeden önce yazımda spoiler olabilecek bilgiler paylaşacağımı belirtmek istiyorum. :)

2.sezonun sonunda Sylvie ve ekibi Savoir'ı terk etmişti hatırlarsanız. Bu durumdan sonra Emily için seçim yapma zamanı geldi. Ya Madeline ile kalıp diğerlerine karşı savaşacak ya da Sylvie'yi tercih edip yeni şirket için çalışacak. İlk 2 bölümde Emily'nin kararsızlığını izliyoruz. O bu kadar gel-git yaşarken kendisi söyleyemeden Madeline durumu öğreniyor ve olaylar bir şekilde çözüme kavuşuyor. Madem Emily açıklayamayacaktı, o kadar bunalımlı ruh halini yansıtmak için neden uğraştınız diye düşündüm açıkçası. :)

İş durumu çözülünce kızımız bu kez de Alfie ile ilişkisinde sorunlar yaşıyor. Çok iyi bir karakteri olan genç adam, Emily'nin kararsızlıkları arasında harcandı birazcık. Üzgünüm Emily ama bu sezon Alfie'ciyim ben. Bu adamı üzmemeliydin..



Yeni sezonda kullanılan kostümler önceki sezonlarda olduğu gibi oldukça dikkat çekiciydi. Her bir bölümde özellikle kadın karakterleri izlerken moda showu izliyor gibi hissettim. Fransa modanın kalbi/başkenti olarak anıldığı için bu durum şaşırtıcı değil elbette. :)

 Mindy'nin tarzı dizinin başından beri favorim olmaya devam ediyor. Giydiği parçaları kendine o kadar yakıştırıyor ki, hayranlıkla izliyorum gerçekten. Emily, Camille ve Sylvie için de oldukça dikkat çekici parçalar tercih edilmişti.

Mindy'den bahsetmişken tarzı kadar sesini de beğendiğimi eklemek istiyorum. Şarkı söylediği kısımları gerçek anlamda zevkle izledim. Ashley Park oyunculuğun yanında şarkıcı kimliğini ve dans konusundaki başarısını çok iyi bir şekilde göstermişti. Emily ile arkadaşlıkları da çok tatlı, Mindy gibi bir arkadaşa sahip olmak isterdim. :)

Mindy karakteri hakkında tek olumsuz düşüncem, erkek arkadaşı Benoit'ten ayrılır ayrılmaz onu unutması ve yeni bir erkekle beraber olması biraz fazlaydı bence. 



Biraz da kurgusal olarak dikkatimi çeken detaylardan bahsetmek istiyorum. Emily'nin Paris'e geldiği andan itibaren hep iyi ve işine katkıda bulunabilecek pozisyonlarda olan insanlarla tanışması, samimi olması. İşsiz kaldığı günlerde Paris'te gidip görmediği yer kalmayacak kadar rahat bir hayat sürmesi. İş konusunda bir sorun yaşadığında ya da arkadaşlarına destek olmak istediğinde o durum için yardımcı olacak kişiyle bir anda bağlantı kurabilmesi vb. gerçeklikten oldukça uzak detaylardı. İzlemesi keyifli olduğu için rahatsız olmadım fakat neredeyse her bölümde olunca böyle bir dünyada ben de yaşasam keşke düşüncesi oluyor. :))

Yakışıklı şefimiz Gabriel, bu sezonun başlarında biraz geri plana atılmış gibi hissettim. Sürekli restaurantıyla meşgul, Camille ile mutlu olarak gösterildi. Emily ve Alfie çiftini sevdiğim için durumdan şikayet edemem ama aşk üçgenleri ve dönen entrikaların bu sezonda da olacağını düşünmüştüm açıkçası. 

Son bölümde ise yeni bir bomba patlatıp 4.sezonu bekleyip durun diyen bir final ile bitirdiler. Yaşanan olaya dair birkaç düşüncem var fakat konu yeni bir sezon olacak kadar uzatılabilir mi, artık sıkıcı bir hal alır mı diye de düşünmüyor değilim. :)


Siz Emily in Paris'i izlediniz mi ? Dizi hakkındaki düşünceleriniz neler? :)

 


Tür: Fantastik, Korku Komedisi, Doğaüstü 

Yayıncı: Netflix

Bölüm Sayısı:

Bölüm Süresi: 45 dakika

Oyuncular: Jenna Ortega,Hunter Doohan, Catherine Zeta-Jones, Luis Guzmán, Christina Ricci, Gwendoline Christie, Emma Myers

~~~~

Merhabalar blog dostlarım.

Önceki yazımda kitap okuyamadığımdan bahsetmiştim hatırlarsanız. Aynı şekilde dizi ve filmlerden de uzak kaldığım bir süreç geçirdim. Merak ettiğim yapımlar olsa da bazen vakit ayırmakta zorlandım bazen de isteksizlikten elim gitmedi. :)

85 ülkede en çok izlenen Netflix dizisi Wednesday, yayımlandığı andan itibaren tabiri caizse sosyal medyayı kasıp kavurdu. Fragmanlarını görüp merak etsem de bu kadar popüler olunca acaba daha sonra mı izlesem diye düşündüm açıkçası. İzleyen bir arkadaşım, çok güzeldi hemen izlemelisin deyince başlamaya karar verdim. Daha ilk bölümden siyahlara bürünmüş bu kızı çok sevdim. Ve bahsettiğim o isteksizlik durumundan biraz da olsa kurtulmamı sağladı. Bu sebeple sizinle paylaşmak istedim. Öncelikle size biraz diziden bahsedeyim, sonra detayları konuşalım. :)


WEDNESDAY DİZİ KONUSU

Wednesday Addams, kendisine yapılan kötülükleri cezasız bırakmayacak karakterde olan cesur, bir o kadar da acımasız genç bir kız. Aciz gördüğü kardeşi Pugsley'i korumak için elinden geleni yapan bir abla. Bir gün kardeşine kötü davrananlara kendince verdiği ceza sebebiyle okuldan atılır. Ailesinin isteği ile doğaüstü varlıklar ve ucubeler için açılan Nevermore Akademisi'ne kaydolur. Aykırılıkları ile buradakileri bezdirip okuldan kaçma planları yaparken, kasabada gizemli bir canavarın olduğunu öğrenince fikrini değiştirir. Canavarı bulmak, kasabada ve Nevermore'da gerçekleşen gizemli olayları, zekasını ve de imgelem görme yeteneğini kullanarak çözmek için çalışmalara başlar.


Jenna Ortega, Wednesday karakterini o kadar başarılı bir şekilde canlandırıyor ki onu izlerken gerçekten gülmeyi unutmuş, insanlardan nefret eden biriyle karşı karşıyaymış gibi hissettim. Karakterin zekası ve hazır cevaplığı ise hayran bırakan özelliklerindendi.
Wednesday ana karakter olduğu için ilk olarak ondan bahsettim ama diğer oyuncular da en az Jenna Ortega kadar başarılıydı. Wednesday'ın annesi Morticia Addams'ı canlandıran Catherine Zeta Jones'ın güzelliğinden de bahsetmek isterim. Kadının öyle etkileyici bir havası var ki sahnelerini izlerken sadece ona odaklandım. :)
Favorilerimden bir diğeri ise Wednesday'ın Nevermore'daki oda arkadaşı Enid (Emma Myers) rengarenk kişiliğiyle diziye eğlenceli bir hava katmıştı. 
Thing (Şey)'i de unutmamak gerek. Sadece bir el gibi görünse de Wednesday'ın en büyük yardımcısı, dizinin de keyifli yanlarından bir tanesiydi. :)



Fantastik, korku komedisi türünde olan Wednesday, jurgusal yönüyle de heyecanlandıran ve merak duygusunu canlı tutan bir diziydi. Özellikle canavar kim öğrenmek için hızlı hızlı izlemek isteği oluşuyor. Kim olduğuna dair ufak ipuçları ve ters köşeler yapılmıştı fakat bu türün iyi bir izleyicisiyseniz gerçeği görmek çok da zor olmuyor açıkçası. :)
Tahminlerim kısmen tutsa da spoiler yediğim için canavarın kim olduğunu öğrenmek çok da heyecan verici olmadı benim için. Sezon sonu da öyle bir şekilde bitti ki, bunun bir son değil asıl olayların başlangıcı olduğunun mesajını verir gibiydi. Bu sebeple ikinci sezon için epey heyecanlıyım. Umarım çok fazla beklemeyiz. :))
  






2022 yılının son ayının ilk gününden hepinize merhabalar blog dostlarım. Zaman ne çabuk da geçiyor değil mi? Su misali aktı geçti deriz ya bu sene benim için biraz öyle oldu sanki. Son zamanlarda bazı sorunlar yaşayıp ve rahatsızlıklar geçirince iyice zaman kavramımı yitirdim. Çok sevdiğim kitaplarımı da eski hevesimle okuyamıyor olmak beni biraz üzüyor. Bugün Kasım ayında vakit ayırıp okuyabildiğim Gün Işığının Tadı kitabından bahsetmek istedim. 

~~~~

Bazen en yakınındakiler tarafından anlaşılmadığını hissettin mi? Ya da yeni tanıştığın birinin kelimelere ihtiyaç duymadan, koşulsuz seni anlayabileceğini? Gün Işığının Tadı, kendileri olmayı öğrenen, birbirinden çok farklı iki kadının hikâyesi.

~~~~

Gün Işığının Tadı Kitabının Konusu;

Sally ailesi dahil herkesten uzakta, tek başına yaşamak istiyor. Sorular, kurallar, taleplere ve insanlara kızan ve neredeyse her şeyden nefret eden genç bir kız. Ailesi Sally'nin bu durumunun bir hastalık olduğunu düşünerek tedavi olması için onu kliniğe yatırıyor fakat Sally ailesinden ve klinikten uzağa kaçar. Bu kaçış sırasında yolu Liss kesişir. Sally, ilk görüşte Liss'in diğer yetişkinlerden farklı olduğunu anlıyor ve bu sebeple onun çiftlikte kalma teklifini kabul ediyor.

Liss ise kocaman çiftliğe sahip, yalnız bir kadın. İnsanlara ihtiyaç duymadan hayatına devam ediyor. Aklınıza gelebilecek her türlü işi tek başına yapabilecek kadar güçlü ve becerikli bir kadın. Liss az konuşan ve soru sorma girişiminde bile bulunmayan sakin ve bir o kadar da gizemli biri. Sally'de kendi gençliğini gören kadın, onu çiftliğine bağlamak istemese de içten içe genç kıza bağlanır. Sally ve Liss birlikte yaşamaya başladıktan sonra neler oldu derseniz yanıtı kitapta. :)

~~~~

"Sevdiğim her şeyi, her daim kaybettim ben. Hayır, öyle değil; sevdiğim her şeyi, her daim mahvettim ben."

~~~~

Yan Pasaj Yayınevi'nden ve kitaplarını ne kadar sevdiğimden sık sık bahsettiğim için çoğunuz biliyorsunuz artık. :)

Çıkan her kitaplarını takip etmeye ve okumaya çalışıyorum. Son kitaplarından Gün Işığının Tadı, Almanca'dan dilimize çevrilmiş bir eser. Yayınevinin sıkı takipçisi olarak farklı bir dilden çeviri yapmaları ilgimi çekti ve kitabıma kavuşur kavuşmaz okumaya karar verdim. Sally ve Liss'in hikayesi günlük tarzında Eylül ve Ekim aylarını kapsayan bir anlatım ile bize aktarılıyor. Ben Liss'in gizemli hallerinden dolayı onun hikayesini daha çok merak ederek okudum. Yazarın anlatım tarzını, özellikle betimlemelerini çok sevdim. O kadar başarılı bir şekilde betimleme yapmıştı ki ikiliyle birlikte tarlada patates topluyor ve Sally armutların tadına bakarken sanki yanındaymış gibi hissettim. Keşke ben de orada olup tadına bakabilsem dedim. :))

Betimlemeleri başarılı olsa da kurgusal olarak biraz durağan bir kitaptı. Son bölümlerine kadar Sally ve Liss'in günlük yaptığı işler dışında pek olay yaşanmadı. Bu duruma kişisel yoğunluklarımda eklenince okuma sürecim biraz uzadı. Kitabın sonunda Liss'e dair merak ettiğim şeyleri öğrenmiş olsam da hayal ettiğim sonu okumadım açıkçası. Yayınevinin diğer kitaplarıyla kıyasladığımda bir tık geride kalsa da Sally ve Liss'in hikayesini okuduğum için pişman değilim. Onlarla tanışmak ve hikayelerinin birkaç gününe ortak olmak güzeldi. :)

Dipnot olarak yayınevinin kitap ayracına fesleğen tohumu eklemesi çok hoş bir detay. Bundan bahsetmeden geçmek istemedim. :) 

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
Alte Sorten
Yazar: Ewald Arenz
Çevirmen: Gonca Gül Kurtulmuş
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 237
Baskı tarihi: Ağustos 2022

 


Tür: Romantik, Gençlik, Drama
Yayıncı: tvN
Bölüm Sayısı: 16
Bölüm Süresi: 1 saat
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Nam Joo Hyuk, Kim Tae Ri, Bona, Lee Joo Myung, Choi Hyun Wook

Merhabalar, mutlu pazarlar <3
Ufak bir rahatsızlık yaşadığım için buralardan uzak kaldım ve sizleri özledim. Bugün de kendimi biraz miskin hissetsem de size Twenty Five Twenty One dizisinden bahsedersem miskinliğimi üzerimden atarım ve pazar keyfinize eşlik edecek bir şeyler arıyorsanız faydası olur diye düşündüm. :)
Sizler nasılsınız? Görüşmediğimiz süreçte neler yaptınız? Umarım her şey yolundadır. <3 

Twenty Five Twenty One Konusu
1990'lı yılların sonunda Asya'da yaşanan ekonomik kriz döneminde geçen dizide bu süreçte ailesi büyük ölçüde etkilenen Baek Yi Jin'in zorluklara karşı tek başına göğüs germeye çalışmasını, lise öğrencisi Na Hee Do'nun eskrim sporu için verdiği mücadeleleri, ikilinin yollarının kesişmesi ve sonrasında yaşanan olayları, günümüzde Na Hee Do'nun kızının annesinin günlüklerini bulup okumasıyla onun bakışından öğreniyoruz.

Karakterler

Kim Tae Ri, Na Hee Do karakterini canlandırmakta.
Hee Do, babasını küçük yaşta kaybettiği için onun hatırası olan eskrim sporuna tutunmuş ve eskrim için elinden gelen her şeyi yapmaya kararlıdır. Genç kız, (kötü olarak algılanmasın) saf bir karaktere sahip. Çevresindekilere ve kötülükle karşılaşsa bile aynı şekilde karşılık vermeyecek kadar iyi niyetli bir karakter. Cıvıl cıvıl halleri ve sevdiği şeyler uğruna verdiği mücadeleci davranışlarını severek izledim. 


Nam Joo Hyuk, Baek Yi Jin karakterini canlandırmakta.
Yi Jin, ailesinin düştüğü zor durumla başa çıkmaya çalışan güçlü bir karakter. Varlık içerisinde rahat bir hayat sürdükten sonra yaşamını sürdürmek ve ailesine destek olabilmek için çabalayan, önüne çıkan her fırsatı değerlendirmeye çalışan genç bir adam. Na Hee Do gibi Baek Yi Jin'in de hayata karşı duruşunu sevdiğimi söyleyebilirim.


Go Yoo-Rim, Ji Seung Wan ve Moon Ji Woong karakterleri de Na Hee Do'nun sınıf arkadaşları, aynı zamanda da dostları. Aralarındaki arkadaşlık ilişkisi çok güzeldi. Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere keyifli sahneler izledik. Diğer karakterleri tek tek tanıtırsam hem yazı çok uzun olur hem de ipuçları içerir diye detaya girmedim. :)

DİZİ HAKKINDAKİ FİKİRLERİM;
Twenty Five Twenty One ilk çıktığında o kadar popülerdi ki ilgimi çekmişti, geçmişe dönük hikayeleri izlemeyi sevdiğim için de kayıtsız kalamayıp güncel olarak izlemeye başlamıştım. Bazı yoğunluklarım sebebiyle diziyle eş zamanlı gidemesem de fırsat buldukça izleyip bitirdim. İzleyemediğim süreçte diziye dair bazı bilgileri öğrendiğim için biraz heyecanımı kaybettiğimi itiraf edeceğim fakat o duruma nasıl gelindiğini merak ettiğim için izlemeye devam ettim.
İlk olarak Kim Tae Ri ve Nam Joo Hyuk'un karakter uyumlarını çok sevdiğimi söylemek istiyorum. Birbirlerine bakışları bile o kadar gerçekçiydi ki, etkilenmemek elde değil. Bu sebeple onları çift olarak izlemekten keyif aldım ve favori çiftlerim arasına girdiler. :)
Güney Kore krizin yaşandığı dönemde nasıldı bilgim yok fakat dizide karakterler ve ailelerin üzerindeki etkileri de başarılı bir şekilde aktarılmıştı bence. Sadece Na Hee Do ve Baek Yi Jin üzerinden değil arkadaşları ve çevrelerindeki insanlar bu duruma dahil edilmişti. Na Hee Do ile Go Yoo Rim'in arkadaşlık ve rekabet arasında gidip gelmesine sebep olan durumlar izlerken sinir bozucu gelse de asıl etkeni anlamamıza olanak sağlıyordu. 



SPOİLER BAŞLANGIÇ
Na Hee Do ile Baek Yi Jin'in bir araya geleceği anı iple çekerken onların ayrıldığını öğrenmek yukarıda bahsettiğim gibi diziden soğumama sebep olmuştu. Çünkü mutlu sonlara zaafım var.^^
Ayrılmalarına sebep olan şey ne acaba, engeller mi çıktı vs sorularıyla izlemeye devam ettim fakat sebep olarak sunulan şey bana yetersiz ve biraz mantıksız geldi. Uyarı yazsam da yine de sebebi söylemeyeceğim ama karakterlere kızdım ve bu konuda güçsüz olduklarını düşünüyorum. Bazı şeylerle savaşmak gerektiğini iyi bilirken korkaklık yaptınız bence. :D
SPOİLER BİTİŞ

Twenty five twenty one dizisi lise yıllarını anlatan, o dönemdeki arkadaşlık, dostluk ve aşk ilişkileri keyifli bir şekilde yansıtan ve aynı zamanda hayatın mücadeleci yönünü de gösteren keyifli bir diziydi. Spoiler kısmında bahsettiğim durumlar yaşanmasaydı, daha farklı bir ilerleyiş olsaydı favori dizilerim listesine girecekti. Yine de kötüydü, izlemeyin tarzında bir cümle kurmam. Şans verilebilir. :)



Siz Twenty Five Twenty One'ı izleniz mi? Dizi ve sonu hakkında ne düşünüyorsunuz? 
İzlemediyseniz bu aralar severek izlediğiniz dizi hangisi? Tavsiyelere açığım. :)
Yorumlara gelin, biraz dertleşelim. :))


 


"Görünüş bazen aldatıcıdır, tıpkı kitaplar gibi," diye muzip bir yanıt verdi yaşlı kadın. "Yalnızca kapağına bakarsanız, içinde muhteşem hikayeler olan kitapları ıskalayabilirsiniz. Şu kitaba bakın; mavi kapağı solmuş, köşeleri aşınmış! Pek güzel görünmüyor, fakat kimileri kapağını açtıklarında hayatlarının değiştiğine tanık oldu. Bu, Fransa'da, 1945'te yayımlanan Küçük Prens'in ilk baskısı."

~~~~

Merhabalar. ^^

Birazcık aradan sonra geri döndüm. Bugün, görüşemediğimiz zaman aralığında okuduğum ve sizlerle paylaşmak istediğim Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabından bahsedeceğim.


KONUSU

Emma, bölgesel bir radyoda muhabirlik yapan genç bir kadın. Hayatının 6 yılını işine adamış ve işi için öyle fedakarlıklar yapmış ki artık hayatı işten ibaret hale gelmiş desem abartmış olmam. Son zamanlarda bu durumun onu ne kadar bunalttığını ve hayat enerjisini kaybettiğini fark eden Emma, bu fedakarlıkları ve emeğinin karşılığını da alamadığını fark edince içindeki boşluk hissi daha da artar. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen genç kadın, başarılı ve karizmatik yazar Julien Vascos ile yaptığı röportajdan sonra hayatını değiştirecek ve kendini bulacağı bir yolculuğa başlar. 

~~~~

"Kelimeler son derece değerlidir, yaralarımıza neden de olabilirler merhem de."

~~~~

Yan Pasaj Yayınevi'nin neredeyse her kitabını büyük bir zevkle okuduğumu söyleyebilirim. Kişisel gelişim türünü bana sevdirmeyi başaran, hepsi birbirinden keyifli kitapları bizlerle buluşturuyorlar. Bu sebeple Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabını da seveceğimi düşünmüştüm. Arkadaşımla birlikte okuduğum için tahmin ettiğimden daha çok sevdim ve bir keyif aldım. Onunla kitap hakkında sohbet etmek, fikir alışverişinde bulunmak ayrı zevkti gerçekten. :)

Emma'nın yaşadıklarını ve hayata karşı duruşunu okurken kendime dair bir şeyler bulmuş gibi hissettim. Sanırım bu durumdan kaynaklı kitaba daha bir bağlandım. 

Emma, Julien Vascos'un Kendini Bulma Yolculuğu isimli kitabının test ekibine dahil olunca her hafta gelen mailler sanki Emma ile birlikte bana da geliyor gibi heyecanla ve merakla okudum. Maillerdeki talimatları ve verilen görevleri ben de yapmaya çalıştım. Bu durum farklı bir okuma deneyimi oldu benim için.

Kültürel olarak da beni geliştiren, yeni bilgiler öğrendiğim bir kitaptı. Konu akışı içerisinde bahsedilen kitapları, filmleri ve oyunları not alıp araştırdım hatta bahsedilen Ölü Ozanlar Derneği'ni kitabı okuduğum arkadaşımla birlikte izledik. :)

Eva ve tatlı kafesinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Hem kafenin konsepti hem de sahibesi Eva çok tatlıydı. Gerçekten varolan bir kafe olsa ben de Emma gibi müdavimi olur, sık sık giderdim diye düşünüyorum. :) 

Emma'nın kendini bulma yolculuğunu okumak yukarıda da söylediğim gibi oldukça keyifliydi. Ona eşlik ederken bir yandan kendimde bu yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Sadece Julien'e dair daha fazla şey okumak isterdim. Romantizm sever yanım Emma ve Julien'in hikayesine dair daha fazla şey okumak istedi. :)

Benim gibi kişisel gelişim kitaplarını okumakta zorlanıyorsanız ya da bu şekilde işlenmesi hoşunuza gidiyorsa Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabına kesinlikle şans verin derim. Bence Emma'nın yolculuğu sizi de etkileyecek. :)


OKUDUĞUM DİĞER YAN PASAJ YAYINEVİ KİTAPLARI

1) IŞIL ŞENOL - O YAZ

2) MAUD ANKAOUA - YAŞAMADAN ÖLMEYECEĞİM

3) VIRGINIE GRIMALDI - BÜYÜDÜĞÜN ZAMAN ANLAYACAKSIN

4) MUTLULUĞUN PARFÜMÜ YAĞMUR ALTINDA DAHA GÜZEL KOKAR

5) İKİNCİ HAYATIN TEK BİR HAYATIN OLDUĞUNU ANLADIĞINDA BAŞLAR

6) SAÇ ÖRGÜSÜ - LAETITIA COLOMBANI

7) BUGÜN KALAN HAYATIMIN İLK GÜNÜ

8) HER YAS ON SEKİZ AY SÜRER

9) YILDIZLARI YENİDEN YAKMANIN VAKTİ GELDİ

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
N'attends Pas Que Les Orages Passent Et Apprends A Danser Sous La Pluie
Yazar: Veronique Maciejack
Çevirmen: Gözde Koca
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 258
Baskı tarihi: Nisan 2022

 


"Mevcut bilgilere ve bugüne dek toplanmış verilere dayanarak oluşturduğum hipoteze göre aşktan ne kadar uzak durursam o kadar rahat olurum."

~~~~
Kış aylarına çok az kala güneşiyle yaz mevsiminde gibi sıcacık hissettiren Kasım ayının ilk günlerinden herkese merhabalar! :)
Görüşmeyeli nasılsınız? Umarım iyisinizdir ve Kasım ayı hepimize güzellikler getirir. ^^
Bugün size, sıkça gördüğüm ve neredeyse okuyan herkesin çok beğendiği Aşk Hipotezi kitabından bahsedeceğim. 

Aşk Hipotezi Konusu
Olive Smith, bir üniversitede Pankreas kanseri üzerine çalışmalar yapan doktora öğrencisi genç bir kadın. Aşk konusunda şansı pek yaver gitmeyen Olive, en yakın arkadaşı Ahn'ın eski erkek arkadaşı Jeremy'den hoşlandığını fark eder. Jeremy'e karşı duygusal olarak herhangi bir hissi olmadığını arkadaşına kanıtlayıp onun ilişkisine destek olmak isteyen Olive, Ahn'a yeni bir erkek arkadaşı olduğuna dair pembe bir yalan söyler. Arkadaşının bu konudaki şüphelerini gidermek adına okulda karşısına ilk çıkan erkeği öper. Öptüğü adam ise üniversitedeki herkesin nefret ettiği "meşhur pislik" olarak bilinen genç biyoloji profesörü Adam Carlsen'den başkası değildir. Bunun farkına varan Olive, Adam'a durumu açıklayıp kendini kurtarmak ister fakat olay karmaşık bir hal alır ve kendisini bir oyunun içerisinde bulur. 

~~~~
"Kim her dilde seni seviyorum demeye ihtiyaç duyar ki? Tek bir dil yeter de artar bile. Hatta bazı insanlar hiçbir dilde söyleme şansını elde edemiyor."
~~~~
Aşk Hipotezi tam anlamıyla bir romantik komedi. Olive'in rastgele bir adamı öpmesi, ikilinin sevgili olduklarına dair haberin tüm üniversitede yayılması üzerine "sahte sevgili" olarak takılmaları.. Bu şekilde anlatınca kulağa klişe gelse de kitap çok keyifliydi. 
Çiftimiz "Zıt kutuplar birbirini çeker" tabirinin bir örneği gibi. Adam Carlsen soğuk, mesafeli ve sert biriyken, Olive Smith'in onun tam aksine neşeli, samimi hallerine rağmen birbirleriyle olan diyalogları, duygusal ilişkileri çok tatlıydı.
Romantik ilişki dışında akademik dünyaya dair detaylara da yer verilmişti. Kendisi de akademisyen olan yazarımız, akademik dünyanın acımasız ve sert yüzünü okuru boğmayacak şekilde aktarmıştı. Bu kısımları okurken epey sinirlendiğimi de söylemek isterim. İnsanların bu kadar iki yüzlü ve afedersiniz ama pislik oluşu kitapta da olsa beni rahatsız etti.
Ali Hazelwood'un anlatımı da oldukça akıcıydı. Sanki ilk kez değil de kitaplarını defalarca okumuşum hissi uyandırdı. Hatta okurken romantik komedi filmi izliyormuş gibi hissettim. Romantik-komedi türünü seven biri olarak beni tatmin eden, keyif alarak okuduğum bir kitaptı. Ben ilk çıkan baskısından okudum ama yayınevi ek bir bölüm ve özel baskı olarak yeniden baskı yaptı. Henüz almadıysanız ve okumak isterseniz o baskısını tercih edin derim. :)

~~~~

KİTABIN KÜNYESİ
Orijinal Adı:
The Love Hypothesis
Yazar: Ali Hazelwood
Çevirmen: Gülfem Çırak
Yayınevi: Nemesis Kitap
Sayfa Sayısı: 376
Baskı tarihi: Ocak 2022

 


Tür: Romantik, Komedi
Yayıncı: Netflix
Sezon Sayısı: 2
Bölüm Sayısı: 12 (2 sezon toplam)
Bölüm Süresi: Ortalama 30 dk
Oyuncular: Claudia Gusmano, Michele Rosiello,Lorenzo Adorni, Lucrezia Bertini, Alberto Paradossi, Alberto Boubakar Malanchino, Euridice Axen, Esther Elisha, Emanuela Grimalda

KIRIK KALPLER İÇİN ASTROLOJİ REHBERİ KONUSU
Aşktan yana yüzü gülmeyen Alice, işinde de sorunlar ortaya çıkınca kendini çıkmazda hisseder. Depresif bir anında karşısına çıkan yakışıklı astroloji gurusu Tio ile arkadaş olur. Tio'nun destekleri ile ruh eşini bulabilmek için yıldızları okumaya ve onlardan medet ummaya başlar. Alice'in hayatına dahil olan kişiler ile her bölümde farklı bir burcu konu alan keyifli bir dizi.

KARAKTERLER
Alice Bassi, eski sevgilisi Carlo ile ayrılmalarının üzerinden uzun süre geçse de bu durumu atlatamamış genç bir kadın. Çalıştığı televizyon şirketi iflasın eşiğine gelince kendini iyice köşeye sıkışmış hisseder. Tio ile tanıştıktan sonra duygusal hayatına yeniden yön vermeye karar verir. İşini kaybetmemek için tv şirketini incelemek ve iflastan kurtarmak için gelen Davide Sardi'ye kanıtlaması gerekmektedir.
Alice, çevresinin etkisinde kalıp kendisini geri plana atan ve bu yüzden başarabileceklerinin farkında olmayan bir karakter bence. Tio ve Davide hayatına dahil olduktan sonra kendisini buluşunu izliyoruz aslında. :)

Davide Sardi, tv kanalını kurtarmak için gelen gizemli ve karizmatik genç adam. Alice ile tanışmaları biraz garip olsa da aralarındaki çekim ilk andan kendini hissettiriyor. İkilinin arasında bir şeyler olacak mı, Davide'nin gizemli hallerinin altından sürprizler çıkacak mı soruları eşliğinde izleniyor. :)


Vee benim açık ara favori karakterim Tio Falcetti. Astroloji uzmanı olan Tio, Terazi burcu olan Alice'e hayatı ile ilgili tüyolar vererek aşk hayatı için yardımcı olur. 
Astroloji ile çok ilgili olmasam da Tio'dan sonra benimde böyle bir arkadaşım olsa keşke dedim. Çok eğlenceli ve tatlı bir karakter. :)



BENİM DÜŞÜNCELERİM;
Diziye kardeşim ile kahvaltılarımıza eşlik edecek bir şeyler ararken denk gelip izlemeye başladık. Bölümler yarım saat olduğundan çabucak izleyip bitiririz diye düşünmüştük öyle de oldu. Tio burçlar hakkında(özellikle kendi burçlarımız için) neler diyecek, Alice'in hayatı düzene girecek mi ve en önemlisi Davide Sardi'nin burcu ne? :)) vb soruları eşliğinde izledik. 
Alice'in Tio'dan aldığı taktikler ve Davide'den gelen destekler ile hayatını düzenlemesi ve karakterinin gelişimini izlemek benim için keyifli ve de ilham vericiydi. Paola ve Tio ile olan dostluğuna da çok imrendim. İnsanın her anında yanında olan dostlarının olması çok güzel bir şey gerçekten. Kırık Kalpler İçin Astroloji Rehberi, bazı eksikleri olsa da genel anlamda severek ve keyif alarak izlediğim bir dizi oldu. Hatta karakterleri o kadar benimsemişim ki dizi bitince arkadaşlarımdan ayrılmış gibi  hissettim. :)
Boş vaktinizde kafa dağıtmak için ya da bizim gibi bir şeyler yaparken size eşlik edecek mini dizi arıyorsanız şans verilebilirsiniz. :)

***

Dipnot bilgi; dizi Silvia Zucca'nın aynı isimli kitabından uyarlanmış. Diziyi sevince kitabı daha çok seveceğimi düşünerek okuma listeme aldım. Belki ilginizi çeker diye sizinle de paylaşmak istedim. :)


 

Yepyeni bir haftadan herkese merhabalar! :)

Hepimiz için güzelliklerle dolu, keyifli bir hafta olur umarım. Bugün blogger arkadaşlarım ile yaklaşık 2 senedir yaptığımız etkinliğimiz BCP'nin Eylül ayı raporunu ve Ekim ayı temamızı paylaşacağım. Etkinliğimiz için yılın başında her ay için bir tema belirledik. Bu temalara uygun kitap, dizi-film seçip okuyor / izliyoruz. Her ayın sonunda yorumlarımızı yayınlayarak hem kültürel anlamda birbirimize yenilikler katıyor hem de bloglarımızı ziyaret ederek trafiğimizi ve aktifliğimizi arttırmak adına destek oluyoruz. Etkinlik hakkında detaylı bilgi edinmek için buraya tıklayabilirsiniz. :)



Eylül ayının teması; Yemek'ti. Bu tema için yayınlanan yazılarımız;


Mor Düşler Kitaplığı; Julie and Julia ve Dersimiz Çikolata (School of Chocolate)

Bez Cadıları; Wok of Love

Fighting Blog; Aşk ve Dondurma

Vulnicure; The Bear

Kavanozdaki Beyin; Burnt

Sade ve Derin (Deeptone); Toscana ve Benim Adım Aşk

Okurix; Sebzeli Yumurta ve Gimbap




BCP Ekim ayı temamız ise Zombi ve Gotik. Malum Halloween da yaklaşırken bu ay için çok uygun bir tema seçildi bence. :)

Kimler neler okuyacak ve izleyecek çok merak ediyorum. Ben henüz seçim yapamadım, tavsiyeleriniz varsa yorumda benimle paylaşın lütfen. ♥







Merhabalar.
Haftanın son gününde nasılsınız? Keyifler yerindedir umarım. Ben gribi atlattım, iyiyim çok şükür. :)
Okuduklarım epey birikince her birine tek tek yazı yazmak uzun süreceği ve sizi hep aynı tarz yazılarla sıkmak istemediğim için, daha öncede yaptığım gibi Son Zamanlarda Okuduklarım başlığında kısa kısa bahsetmek istedim. Umarım keyif alırsınız. :)

İffet Hanım - Gökçe Şingin

1900'lü yılların başında doğan İffet, anne ve babasını küçük yaşta kaybettiği için tek dayanağı olan ağabeyinin yanında büyür. O dönemde kızların okula gitmesi hoş görülmese de ağabeyinin desteği ile eğitim alır ve doğum hekimi olarak üniversiteden mezun olur. Eğitiminin hakkını vererek görev yapmak isteyen İffet, ağabeyinin isteği ile kendinden yaşça büyük bir adamla evlendilir. Bu evlilik sayesinde küçük bir Ege kasabasında hekimliğe başlayan genç kadın, iki kızıyla sessiz sakin hayatına devam ederken çalıştığı hastaneki bir hekime aşık olunca hayatı değişir. Aşkı ilk kez tadan İffet'i zorlu günler beklese de güçlü duruşundan taviz vermeyerek tüm zorluklara göğüs gererek hayatına devam etmek için elinden geleni yapar.

80'li yıllarda hayatının son günlerini yaşayan İffet hanımın geçmişte ve o yıllarda yaşadıklarını, ikili zaman geçişleri şeklinde okuyoruz. Osmanlı'nın son dönemlerini, Cumhuriyet'in ilk yıllarını, o dönemde yaşanan zorlukları, siyasi çatışmaları ve daha birçok durumu içeren bir eserdi.  Yazarımız Gökçe Şingin'in İffet karakteri üzerinden o dönemde yaşayan kadınların karşılaştıkları zorlukları, insanların yalnız kadınlara karşı davranışlarını ve yaptıkları baskıları çok başarılı bir şekilde aktardığını düşünüyorum. Okurken İffet'in hissettiklerini ben de hissettim ve sanki o olaylara bizzat şahit oldum.Ve İffet'i o kadar sevdim ve benimsedim ki  ona veda etmek çok hüzünlü hissettirdi. Çift zaman üzerinden ilerleyen kitapları sevdiğimi sık sık dile getiriyorum. İffet Hanım kitabı da sevdiğim tarzda olduğundan ve yazarımızın anlatımının akıcılığı da eklenince severek okuduğum bir eser oldu. Sizde bu türde kitapları okumayı seviyorsanız şans verebilirsiniz. :)



Sevdalı Bulut - Nazım Hikmet Ran

Şiirleriyle tanıdığımız Nazım Hikmet'in masal kitabının olduğunu öğrenince okumak istedim. Kitabın içerisinde Cem Kızıltuğ'un resimleriyle birlikte 16 masal bulunuyor. Nazım Hikmet kitabın önsözünde ünlü Türk halkbilimcisi, halk edebiyatı ve folklor araştırmacısı Pertev Naili Boratav'ın araştırmaları sonucu derlediği masalları kendisine göre işlediğini belirtiyor. Bu durumu daha ilk masaldan fark ediyoruz. Masallar alışılagelmiş masallardan farklı, daha derinlikli bir anlatıma sahipti. Ders çıkarmaya yönelik mesaj içerikli yanı değişmese de küçüklerin anlamakta zorlanacağı daha çok büyüklere yönelik masallar olduğunu düşünüyorum. Çizimli ve kısa masallardan oluştuğu için çabuk okunan, keyifli bir kitaptı. Kitaba ismini veren Sevdalı Bulut masalı favorim oldu. Genel anlamda sevdiğimi söyleyebilirim fakat bir tercih yapmam gerekirse, Nazım Hikmet'in masallarındansa şiirlerini okumayı seçerim. :)

 


Lekeli Taç - Erin Watt

Royal serisinin novellası olan Lekeli Taç kitabında Royal'lerin en büyüğü Gideon ile sevgilisi Savannah'ın hikayesini okuyoruz. İkilinin tanışmasından itibaren yaşadıkları, ayrılık yaşamalarının arkasındaki sebebi öğreniyor ve Gideon'ın Savannah'ı geri kazanmak için yaptıklarına şahitlik ediyoruz.

İlk 3 kitapta Gideon ve Savannah'ı kısa kısa okuyup aralarında neler yaşadığını merak etmiştim. Yazarımız da bunu hissetmişcesine Gideon Royal için ayrı bir kitap yazmış. Royallerin entrika dolu hayatları ve yazarın anlatımındaki akıcılık sayesinde kolay okunan ve diğerlerine oranla kısa bir kitap olduğu için çabucak bitti. Genel anlamda diğer kitaplarıyla aynı şeyler hissettirse de "Koskoca Royaller" olarak lanse edilen ailenin büyük oğlu Gideon'ın böyle küçük bir şantaj ile tabiri caizse bir kadının kendisini parmağında oynatmasına izin vermesi bana biraz mantıksız geldi. Kız arkadaşına bu durumdan bahsetmeyerek kendini pislik gibi  göstermesi de ayrı olaydı... Kısa sürede buna çözüm bulup meşhur "Royal gücü"nü kanıtlaması daha havalı olurdu bence. İkilinin hikayesini merak ediyorsanız şans verebilirsiniz ama ana seri 3 kitaptan oluştuğu için okumasanız pek bir şey kaybetmeyeceğinizi söyleyebilirim. :)


~~~~

Son Zamanlarda Okuduğum Kitaplar - 1

 


Merhabalar!

Görüşmeyeli nasılsınız? Ekim ayının ilk haftası nasıl geçiyor? Ben hava değişimlerinden dolayı griple boğuşma modundayım. Bugün kendimi biraz iyi hissedince, severek yazdığım fakat bir süredir ara verdiğim aylık rapor yazılarıma dönüş yapayım istedim. Bu yazılar bana dijital günlük tutuyormuşum hissi veriyor. Sizlerle okuduklarım ve izlediklerim hakkında sohbet etmekte oldukça keyifli. :)


OKUDUKLARIM

1) Aşk Hipotezi / Ali Hazelwood

2) Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum / Veronique Maciejak

3) İffet Hanım / Gökçe Şingin

4) Sevdalı Bulut / Nazım Hikmet Ran


İZLEDİKLERİM

Friends

Friends dizisini bilmeyen yoktur. İzlemeye biraz ara vermiştim, Eylül ayında devam etmeye karar verdim. Son sezonunu da Ekim ayında izleyeceğim. :)


Spinning Out

Spinning Out dizisi hakkında bir yazı hazırlamıştım. Buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.


Julie and Julia

BCP Eylül teması için seçtiğim, Julie Powell ve Julia Child'in gerçek hayatından yola çıkarak çekilmiş film hakkında da detaylı bir yazı hazırlamıştım. Şuradan okuyabilirsiniz. :)


Ölü Ozanlar Derneği
Kült filmlerden biri sayılan Ölü Ozanlar Derneği'ni izlememiştim. Arkadaşımla ortak okuduğumuz Kendimi Kaybettiğim Yerde Buldum kitabında bahsi geçince birlikte okumaya karar verdik ve böylelikle izlemiş oldum. Fazla beklentiyle izlediğim için sanırım, film bana biraz durağan geldi. Ama kötü bir film diyemem elbette. Vermek istediği mesaj güzeldi.

School of Chocolate (Dersimiz Çikolata)

Yemek yerken ya da bir şeyler yaparken açıp izlenecek bir şey ararken denk gelip severek izlediğim bir programdı. School of Chocolate için hazırladığım yazıyı okumak için tık tık. :)



Gilmore Girls : A Year in the Life

Gilmore Girls severek izlediğim dizilerden birisi. Son zamanlarda aklıma gelmeye başlayınca özlediğimi fark ettim ve yıllar sonra çekilen mini dizisini izlemeye karar verdim. 4 bölümden oluşan bir dizi olduğu için hemen bitmesin diye yavaş yavaş izliyorum. Bitirince detaylı bir yazı gelir. :)


Get Organized with the Home Edit

Düzenleme videoları izlemeyi çok seviyorum. Canım sıkıldıkça Youtube'dan açıp açıp izlerim. Netflix'de bu programa denk gelince de izlemeden geçemedim elbette. :)

2 sezondan oluşan programın ilk sezonunu bitirdim. 2.sezonu da bitirince detaylı bir yazı yazabilirim isterseniz. :)


Dünyayla Benim Aramda (Disney+)

Son zamanlarda ülkemizde oldukça popüler olan platformlardan biri olan Disney+ da yayınlanmaya başlayan dizilerimizden Dünyayla Benim Aramda'yı ben de izliyorum. Çok beğendiğimi söyleyemem ama konu nasıl ilerleyecek acaba merakıyla devam ediyorum. Güncel olan dizinin yeni bölümleri çarşamba günleri yayınlanıyor ve yarın 5. bölümü gelecek. Şuanlık 8 bölüm yayınlanacağını biliyorum. Nasıl bitecek, devam sezonu olacak mı, izledikçe öğreneceğiz. :) 


Hayaller ve Hayatlar

beIN Connect platformunda yayınlanan Hayaller ve Hayatlar dizisini kardeşimle birlikte izliyoruz. 5 kız arkadaşın yaşadıklarını konu alan dizi keyifli ilerliyor. Romantik-komedi ağırlıklı diziye cinayetin gizemli havası eklenince merakla izletiyor. Henüz yarısını izleyebildik ama bu şekilde devam ederse sevdiğim diziler arasında yerini alır gibi hissediyorum. Eğer seversem uzun uzun bahsederim zaten. :)


EYLÜL BLOG YAZILARIM

1) Erin Watt - Çarpık Saray Kitap Yorumu

2) Spinning Out

3) Leman Veli - Rota Kitap Yorumu

4) Julie and Julia 

5) Meral Kır - Gerçek Sensin Kitap Yorumu

6) School of Chocolate ( Dersimiz Çikolata)


~~~~

Siz Eylül ayında neler yaptınız? 

Okuduklarınızdan / izlediklerinizden favorileriniz nelerdi?

Listelerimizde ortak bir şeyler var mı acaba? :)


 Merhabalar, mutlu pazarlar :)

Hızla geçen Eylül ayını geride bırakıp Ekim ayına başladık bile. Sonbahar ayları gelmiş olsa da yazı aratmayan hava sıcaklığını bulunca hafta sonu kız kıza küçük bir İstanbul gezisi yapalım dedik. Yorucu ve keyifli bir gezi oldu. Ben de hem gördüklerimi sizinle paylaşayım hem de anısı burada da kalsın istedim. :)


Gezintimize ilk olarak yolumuzun üzerinde bulunan İBB Sosyal Tesislerinde kahvaltı ile başladık. Hafta sonu olduğundan oldukça kalabalıktı. Yer bulmakta zorlandığımız için fotoğraf çekmeyi unutsam da deniz manzaralı güzel bir yerdi. Restaurant kısmında sıra beklemek istemediğimiz için hazır kahvaltı tabaklarından almayı tercih ettik. Tek kişilik kahvaltı tabağı ve 1 bardak çay 28 tl gibi uygun bir fiyata sahip. 

Kahvaltımızı bitirdikten sonra yolumuza devam ettik, İstanbul'un trafiği malumunuz. :)



Ortaköy Camii'ni görmek ve meşhur kumpirinden tatmak için Ortaköy'e gittik. Erkenden yola çıkmanın avantajıyla öğle saatlerinde Ortaköy'e vardık. Sakin bir şekilde gezintimizi yaptık. 



Hediyelik eşyaları inceledik. El yapımı takıların bulunduğu stantlara göz attık ve hatıra olarak burç bilekliklerinden birer tane aldık. Boğazın güzelliğini izledikten sonra Ortaköy Camii ile hatıra fotoğraflarımızı çekinmeyi de unutmadık elbette. :)



Kısa bir sürede gezintimiz bitince kahve molası için Bebek tarafına geçmeye karar verdik. Hem biraz serinlemek hem de dinlenmek için soğuk kahvelerimizi alıp Starbucks'ta biraz oturduk. Bebek sahilini görmeden dönmek olmazdı tabii :)

Sahilde canlı müziğe de denk gelmekte şahane oldu. Türkan Sabancı Parkında boğaza nazır bir banka oturup hem müzisyeni dinledik hem de şarkılara eşlik ettik. Çok keyifli bir ortamdı. :)

Oradan ayrılmak istemesek de müzisyen mola verince biz de kumpirlerimizi yemek üzere Ortaköy'e geri döndük. Ortaköy Camii'nin yanında birçok kumpirci bulunuyor. Bazıları müşteri çekmek adına eğlenceli bir şekilde sesleniyordu, bu durumda keyifli detaylardan birisiydi. 



Biz tercihimizi Alaca Cafe'den yana kullandık. Büfe tarzında yapıldığı için tüm malzemeleri görebiliyorsunuz ve kumpire  konulacak malzemeleri kendiniz seçebiliyorsunuz. Biz malzemelerin tamamını karışık şekilde yaptırdık ve kişi başı 75 tl ücret ödedik. Kumpirin boyutu büyük ve bol malzemeli olduğundan epey doyurucuydu. :)



Kumpirlerimiz bittikten sonra geri dönüş yolculuğuna başladık. Kullanacağımız otobüs çok kalabalık olduğundan tramvay kullanmaya karar verdik. Mesafe biraz fazla olsa da tramvay durağına doğru yürümeye başladık, kumpirden aldığımız kalorileri de ancak böyle yakabilirdik. :))



Yol boyunca birçok tarihi yapıyı gördük ve hayranlıkla izledik. Dolmabahçe Sarayı, Galatasaray Üniversitesi, Çırağan Sarayı bunlardan bazılarıydı. Bu güzellikleri unutmamak adına birkaç kare fotoğraf çekmiştim, onları da sizinle paylaşmak istedim. :)




Yolculuk kısmının yoruculuğunu bir kenara bırakırsak, sevdiklerimle birlikte geçirdiğim keyifli bir gündü. Henüz gitmediyseniz bu güzellikleri gidip görmenizi isterim. :)

Sizin en son gezinti yaptığınız yer neresiydi? 💖