"Ayrılık sadece bir insanı kaybetmek değildir, aynı zamanda insanın gelecekle ilgili planlarını ve hayalini kurduğu yaşamı da kaybetmesidir."

Mutlu akşamlar!
Yayım hayatına başladığı zamandan beri kitaplarını severek okuduğum Yan Pasaj Yayınevinin son bebeği Mutluluğun Parfümü Yağmur Altında Daha Güzel Kokar kitabı şairane ismi ve tatlı kapağıyla ilk andan ilgimi çekmişti. Bulduğum ilk fırsatta okudum vee yorumu ile geldiim. :)

KONUSU:
“Seni artık sevmiyorum.” 
Üç kelimeden oluşan bu kısacık cümle Pauline’in hayatını alt üst etmeye yetti. O geceden sonra Pauline hayatla bağlarını kopardı ve sadece bekledi. Duygusal gelgitler içerisinde savrulup acısının zamanla hafiflemesini umarak ve Benjamin’le birbirlerini çok sevdikleri o güzel günlere tekrar kavuşmayı hayal ederek… Ne var ki bu bekleyiş zihninde beliren bir fikirle son buldu: Eğer Benjamin’in duyguları tamamıyla küllenmediyse belki de onları tekrar alevlendirebilirdi! Ancak geride bırakılmış aşk dolu günleri ona hatırlatmak için kullanacağı yöntem, en derinlere saklanan sırları da ortaya çıkaracaktı...
(Tanıtım bülteninden alıntı.)

Kitaba Pauline'in ayrılık sonrasında yaşadığı depresif ruh haliyle başlıyoruz. Mutlulukla geçen yıllardan sonra eşi Benjamin'in onu bu şekilde terk etmesi, Pauline'in hayatla bağlarını kesmesine neden oluyor. Oğluyla birlikte ailesinin yanına taşınan genç kadın çevresinin etkisiyle birazcık da olsa yaşantısına geri dönüyor ve Benjamin ile yeniden bir araya gelmeleri için aklına gelen umut ışığına tutunuyor. Boşanma öncesinde Benjamin'den biraz süre istiyor ve onunla birlikte geçirdiği zamanları  hatırlatmak için anılarını paylaşırken bizlerde bu duruma gelmelerinin sebeplerini yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz aslında. Benjamin'in bakış açısından okuduğum satırlara gelince olayın gerçek yüzünü gördüm. İkilinin yaşadıklarını okurken yüreğim sıkıştı, gözlerim dolu dolu oldu. Böyle etkileyici bir durum ile karşılaşacağımı tahmin etmemiştim doğrusu.
Virginie Grimaldi'nin dilimize çevrilen ilk kitabı Büyüdüğün Zaman Anlayacaksın'ı okurken de çok etkilenmiştim bu kitabı da en az onun kadar etkileyiciydi. Hayatın içerisinden konuları, aile ve arkadaşlık ilişkilerini anlamlı bir şekilde ele alan kurguya sahip. Siz de Pauline gibi zor zamanlar geçirdiğinizi düşünüyorsanız, size yol gösterebilecek bu kitaba şans vermenizi çok isterim. :)

~~~~
"Artık mutsuzluktan korkmanıza gerek yok. İnsan mutsuzluğun en yoğun olduğu zamanlarda hayatındaki olumlu şeylerin farkına daha iyi varıyor. Mutluluğun farkına varılmıyor."
~~~~



KİTABIN KÜNYESİ
Adı: Mutluluğun Parfümü Yağmur Altında Daha Güzel Kokar
Özgün Adı: Le Parfum du bonheur est plus fort sous la pluie
Yazar: Virginie Grimaldi
Çevirmen: Gülşah Ercenk 
Yayınevi: Yan Pasaj
Sayfa Sayısı: 280
Baskı tarihi: Temmuz 2020
Goodreads puanı: 4,19 / 5 


 

Merhabalar! Görüşmeyeli nasılsınız? :)

Eylül ayı değerlendirmesi ile geldim bugün. Ekim'in yarısı geçti, ne Eylül'ü diyebilirsiniz ama işe başladığımdan beri zamanın akışına yetişemez oldum. 🙈

Ama olsun, ne demişler geç olsun güç olmasın! :D

OKUDUKLARIM

1)Sen Olduğunu Biliyorum - Elif Yağmur Urfalıoğlu

2) Kuşlar Yasına Gider - Hasan Ali Toptaş

3) Yeşilin Kızı Anne 1 - L. M. Montgomery

4) Son Ada - Zülfü Livaneli

-Eylül ayında kitaplığıma 7 yeni kitap katıldı.

İZLEDİKLERİM

Önceki ayda izlemiş olduğum Gilmore Girls ve It's Ok to Not Be Ok. dizilerini Eylül ayında da izledim. 

Bunlara ek olarak Atiye'nin 2.sezonunu izledim ama izlemesem de olurmuş dedirtti. İlk sezonla kıyaslayınca hem kurgusal hem de oyunculuk anlamında zayıf bir sezondu. 

Film olarak da Güney Kore yapımı #Saraitda(Alive)'ı izledim.

Tür: Korku, Dram, Aksiyon

Süre: 1 saat 39dk

Yapım Yılı: 2020

Konusu: Şehir, korkunç bir virüsün pençesindeyken kendini eve kilitleyen yalnız bir adam, dijital yollarla yardım isteme imkanından yoksun şekilde çaresizce çıkış yolu arar. 

(Netflix'den alıntı)

 Başrol oyuncusu Yoo Ah In'i Chicago Typewriter'da izleyip hayran olmuştum. Park Shin Hye'yi soğuk bulsam da izlediğim dizilerini sevdiğim için şans vermek istedim ama biraz hayal kırıklığı oldu. Bana göre olay örgüsü zayıf ve mantık hatalarını açıkça görebileceğiniz bir film. Gerilim filmini kahkahalar atarak izledim desem yeterli açıklama olur sanırım. Başarılı bir kadroyu bu senaryoyla harcamışlar diye düşünüyorum. 

***

Eylül ayını bu şekilde geçirdim. Sizler eylül ayını nasıl geçirdiniz, neler yaptınız? Kitap, dizi, film veya müzik favorileriniz neler? 

"Buna bayıldım, kesinlikle tavsiye ederim" dediğiniz şeyleri yorumda benimle paylaşabilirsiniz. 💜

~~~~

Önceki ay sonu değerlendirmesi yazılarımı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. ^^

 


Mutlu akşamlaar! :)
Görüşmeyeli nasılsınız bakalım? Beni soracak olursanız, aynı şekilde devam. Eylül ayının son kitabı Son Ada'yı ekim ayının ilk yazısı olarak seçtim ve karşınızdayım. :)
Livaneli'nin merak ettiğim kitaplarından biri olan Son Ada'yı İnkılap yayınlarının yenilenen baskısıyla okuma fırsatı buldum ve hemen yorumumu hazırlayıp geldim. :)

"Bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur."

Son Ada, hepimizin yaşamak isteyeceği güzellikteki bir ada hayatının tasviriyle başlıyor. İnsanların birbirinden hiçbir çıkar gözetmeden kurdukları dostluklar, şehir hayatının kaosundan uzak, dilediği gibi hayat süren insanlar ve şahane doğa. Rüya gibi bir hayat deriz ya aynen öyle. Fakat bu rüya adaya bir insanın gelişiyle kabusa dönüşüyor. Emekliliğini bu güzel adada geçirmek isteyen başkan, eşiyle birlikte adaya taşınıyor ve o günden sonra adada hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. İnsanları yönetmeye alışmış bu kişi, deneyimlerini adada uygulamaya karar verince adanın değişimi başlıyor. Çevre düzenlemesi adı altında başlayan olaylar zinciri adanın güzelim doğasını katlederek akıl almaz sonuçlar doğuruyor.
~~~~
"Hayattan öğrendiğim bir şey var. Her yerde kötülük çok kuvvetli ve zor yeniliyor. İyilik daha zayıf kalıyor." "Kaygılanma," dedim, "var gücümüzle mücadele edeceğiz. Bu adada kötülük egemen olamayacak."
~~~~
 Ada sakinlerinden birinin anlatımından okuduğumuz bu olaylar siyasetin hayatımızda yarattığı değişiklikleri etkileyici bir şekilde gözler önüne seriyor. Zülfü Livaneli'nin bu kitaptaki anlatımı, okuduğum diğer kitaplarına göre farklı gelse de oldukça etkileyiciydi. Nasıl bir farklılık diyecek olursanız, anlatıcı karakterin eşi dışında kitaptaki hiçbir karakterin ismi yoktu. Adadaki ev numaralarına göre ya da Yazar, Başkan vb şekilde anlatılmıştı. Ayrıca karakterlerin yaşantılarına dair pek detay verilmemişti. Kitapta yaşanan olayların benzerlerini tarih sayfalarından öğrenip, şahit olduğumuzu göz önünde bulundurursak kurgu değil de hayatın içerisinden bir yansıma gibi aslında. Özellikle insanların kendi çıkarları uğruna doğayı nasıl mahvettiklerini okurken hem yüreğim sıkıştı, hem de bu cani insanlara göz yumanlara karşı sinirlerime hakim olamadım. Bazı noktalarda bunların gerçekten yaşandığını da düşününce okumaya dayanamadım. Bu durumu sindirebilmek için ara vererek, bir sürece yayarak okumak daha iyi geldi. Ülkemizde yaşanan Gezi parkı olaylarından sonra Livaneli'nin kitaba eklediği alternatif son ise kitaba farklı bir boyut katmıştı. İnsanlık için ders verir nitelikte, etkileyici bir kitap gerçekten. Bakış açınızı değiştirecek ve farkındalık yaratacak bu kitabı okumanızı çok isterim.

~~~~
"Gidelim buradan!" dedi. "Artık burası da ada değil, bir toplama kampı!"
"Nereye gidebiliriz ki!" dedim."Artık her yer kamp. Hem burada martılar öldürülüyorsa, orada da insan öldürülüyor. Geldiğimiz şehirde bizi daha iyi şartların beklediğini mi sanıyorsun?"
~~~~

KİTABIN KÜNYESİ 
Adı: Son Ada
Yazarı: Zülfü Livaneli
Yayınevi: İnkılap
Sayfa Sayısı: 168
Baskı Tarihi: 1 Eylül 2020
Goodreads Puanı: 4,26 / 5