Tür: Romantik Komedi, Fantastik, Dram
Yayıncı: Amazon Prime
Bölüm Sayısı: 12
Bölüm Süresi: Ort. 50 dk
Dili - Ülkesi: Korece - Güney Kore
Oyuncular: Park Min Young, Na In Woo, Lee Yi Kyung, Song Ha Yoon, Lee Gi Kwang, Gong Min Jung

MARRY MY HUSBAND KONUSU
Yıllarını sorumsuz kocasıyla geçiren ve hayatını devam ettirebilmek için tüm gücüyle çalışan Kang Ji Won, kanser tedavisi görürken az bir ömrü kaldığını öğrenir. Aldatıldığına dair şüpheleri olan Ji Won, kanıt ararken kocasının onu en yakın arkadaşıyla aldattığını öğrenir. Bu olay sonucunda trajik bir şekilde öldürülen genç kadın, mucizevi bir şekilde 10 yıl öncesinde eşiyle evlenmeden önceki döneme gözlerini açar.
Her şeyin farkında olarak hayata yeniden başlayan Kang Ji Won'un kocasından ve yakın arkadaşından intikam almak için yaptıklarını konu alıyor.

KARAKTERLER / OYUNCULAR
Park Min Young, Kang Ji Won karakterini canlandırmakta.
Ji Won, hayatı zorluklarla geçen ve ona zarar veriyor da olsa hayatındaki insanlara katlanarak geçiren bir kadın. Bütün bu fedakarlıklarına rağmen kocası onu en yakın arkadaşıyla aldatır. Tüm bu zorluklara dayanamayan genç kadın kanserinin ileri seviyede olduğunu ve kısa bir ömrü kaldığını öğrenince kocasından intikam almak ister. Tam bu noktada kocası ve arkadaşı tarafından trajik bir şekilde öldürülür.
Bir şekilde ona yeniden yaşama şansı verilir ve Ji Won intikam için tabiri caizse kollarını sıvar. İntikam alma sürecinde Kang Ji Won'un nasıl geliştiğini ve iyileştiğini, öz benliğini bulduğunu görüyoruz. 

Na In Woo, Yoo Ji Hyeok karakterini canlandırmakta.
Ji Hyeok, Ji Won'un çalıştığı şirketin yöneticilerinden birisi ve aynı zamanda onun çalıştığı bölümün şefi.
Kang Ji Won'a olan hisleri sebebiyle genç kadına destek olan hepimizi kendine hayran bırakan bir karakter kendisi. :)
Başlangıçta biraz sert ve eski moda tarzıyla şaşırtsa da gizemli hallerinin altından aşık olunacak bir adam çıktı. ^^


Lee Yi Kyung, Park Min Hwan karakterini canlandırmakta.
Min Hwan, Kang Ji Won'un kocası. Biraz ağzımı bozacağım kusura bakmayın ama kendisi şerefsizliğin vücut bulmuş hali. Kendisi evde keyif yapıp borçlar yaparken, Ji Won gece gündüz çalışıp hayatlarını sürdürmeye, borçları ödemeye çalışıyor. Ölüm döşeğinde olan karısıyla ilgilenmek yerine onu en yakın arkadaşıyla aldatacak kadar karakter yoksunu birisi.
Her bölümde karaktere sövüp saysam da oyuncunun başarısını inkar edemem. Kötü bir karakteri bu kadar başarılı canlandırıp kendisinden iliklerimize kadar nefret etmemizi sağladı. :D


Song Ha Yoon, Jung Soo Min karakterini canlandırmakta.
Soo Min, Kang Ji Won'un en yakın arkadaşı. Onu çok seviyor ve düşünüyor gibi görünse de içten içe Ji Won'u kıskanıyor, onun sahip olduğu her şeyi elinden almak için türlü oyunlar çeviriyor. Görünce bile sövmeye başladığım biri, nefret ettiğim karakterler listesinde 1 numaraya oturdu diyebilirim. 
Song Ha Yoon, sanki bu karakter için doğmuş. Duruşu bile o kadar sinsi ki, hiçbir şey yapmadan izleyenin sinirlerini bozacak kadar başarılı bir oyunculuğu var.


YORUMUM;
Mutlu akşamlaar! :)
Çoktandır Kore dizisi paylaşımı yapmadığımı fark ettim, bu açığı kapatmamız lazım değil mi ama? ^^
Bu yazımda bahsedeceğim Marry My Husband, aynı isimli webtoondan uyarlama bir Kore dizisi. Tanıtımları o kadar ilgi çekiciydi ki, dizi yayına girdiği an bizde güncel olarak izlemeye başladık. Daha ilk bölümden sinir krizleri geçirsem de Kang Ji Won intikam için neler yapacak, planları gerçekleşip şerefsiz kocasından kurtulabilecek mi acaba merakıyla yeni bölümlerini bekledim ve heyecanla izlemeye devam ettim. 
Ji Won intikam planları yaparken hayatı boyunca yaptığı hatalarında birer birer farkına varır. Kendisine destek olduğunu düşündüğü kişilerin aslında hayatını mahvettiğini, çok başarılı ve sağlıklı bir hayat sürebilecekken zorluklarla ve hastalıklarla baş etmek zorunda kaldığı gerçeğiyle yüzleşir ve bunu tersine çevirmek için çalışmalarına başlar. Hayatını mahveden bu insanlardan ve onu ölüme götüren kaderini, sırtından bıçaklayan yakın arkadaşı sandığı Soo Min'e devretmek için tüm adımlarını yavaş ve emin bir şekilde hesaplar. Bu konuda sürpriz bir destekçisi, Yoo Ji Hyuk çıkagelir.
Ji Hyuk'un varlığı, Kang Ji Won için hayata yeniden başlaması kadar güzel bir detaydı bence. Ona olan sevgisi ve desteği beni çok etkiledi. Gerçekte de böyle adamlar olsa da karşıma çıksa ne güzel olurdu düşüncesiyle izledim vallahi. :D
Ona destek olan ve gerçek arkadaşlığı bulduğu Yoo Hee-Yeon ve Yang Jo-Ran'ı da unutmamak gerek. İki karakterde o kadar tatlı ve iyiydi ki. Onların sahnelerini izlerken gerçek arkadaşlığı hissedebilirsiniz. :)
Ji Won'un intikam almasını ve Ji Hyuk'un güzelliğini izlerken ne kadar keyif aldıysam Min Hwan ve Soo Min karakterlerini izlerken o kadar sinir ve nefret doldum. Karakterler o kadar kötü ki, izlerken siniri ve nefreti iliklerime kadar hissettim. İzlerken kötü karakterlere en çok sövdüğüm dizi Marry My Husband'dır diyebilirim, o derece.
Dizinin iyi yönlerinden bahsettim, biraz da olumsuz yönlerini konuşalım;
Bir noktadan sonra webtoondan farklı bir şekilde ilerlemeye başlıyor. Diziyi uzatmak amacıyla webtoonda olmayan bir karakter dahil edilmişti ve gereksiz olduğunu düşündüğüm entrikalı olaylar yaşandı. Bu durum beni rahatsız etti ve birkaç bölümü izlemeden final bölümünü izledim.
Dizilerde yan karakterlerin hikayelerini de izlemeyi seven biri olarak gereksiz entrikalar yerine webtoondaki gibi yan karakterlerin hikayelerine biraz daha yer verilse daha hoş olurdu diye düşünüyorum. 
Marry My Husband, sinir krizleri eşliğinde izlemiş olsam da genel olarak keyif aldığım bir dizi. Özellikle intikam kısımlarını izlerken tabiri caizse içimin yağları eridii. :D
Yukarıda bahsettiğim gereksiz uzatılma durumu olmasaydı favorilerim arasına bile girebilirdi.
Aldatılma, intikam konulu dizileri seviyorsanız şans verebilirsiniz. :)



 


"Çünkü her ne kadar kabullenmek ağır gelse de bütün kadınlar bir gün aldatılır. Menopoz gibi bir şey bu, biraz gecikebilir ama kimse elinden kurtulamaz. Sadece bazıları aldatıldığını hiç öğrenmez."

~~~~
Bir gün bulduğunuz bir not ile eşinizin sizi aldattığını öğrenseniz ne yapardınız?
Eşinizi karşınıza alıp bunun hesabını sorardınız değil mi? Böyle bir şey yaşamamayı temenni ederek, ben olsam bu şekilde davranırdım diyebilirim. Peki ya karakterimiz İnes?
Eşinin çantasında "Bayan Seninki" imzasıyla bir not bulan İnes, benim düşüncemin aksine eşinden hesap sormak yerine onu takip etmeye karar verir.
Yağmur bir kış akşamında acil işi için gitmesi gerektiğini söyleyen kocası Ernesto'yu takip eden İnes, onun ıssız bir ormanda bir kadınla buluştuğunu görür ve gizlice olanları izler. Ernesto ve kadın birden tartışmaya başlarlar. Şiddetli bir hal alan bu tartışmanın sonucunda korkunç bir olay yaşanır. Ve İnes'in bir karar vermesi gerekir. Eşi Ernesto'yu adalete teslim etmek ya da mutlu aile tablosunu devam ettirmek için bu olayın üzerini örtmek için gerekeni yapmak. İnes'in seçimi ve sonucunda yaşananları okuyoruz.
~~~~
"Bu hayatta her zaman hazırlıklı olmak lazım çünkü kimsenin bir garantisi yok. İnsan başına ne gelebileceğini asla bilemez."
~~~~
Yan Pasaj Yayınevi'nin favori yayınevlerimden biri olduğunu ve kitaplarına olan sevgimi biliyorsunuz. :)
Hal böyle olunca en yeni kitapları Bayan Seninki ile kavuşur kavuşmaz okumasam olmazdı. Yayınevinin okuduğum diğer kitaplarından farklı, polisiye türünde bir kitap.
-Buradan sonrası spoiler içerebilir- 
İnes'in aldatıldığını fark ettikten sonra soğukkanlılıkla kanıtları toplaması, eşini takip etmesi alışık olduğumuz karakterlerden farkını gösteriyor. Çoğumuz bunun hesabını sormak isteriz ve boşanmayı gündeme getiririz fakat İnes bunun aksine ailesini bir arada tutmak için fedakarlıklarda bulunuyor ve planlar yapıyor. Bu planlar o kadar detaylı ve ince düşünülmüş ki okurken şaşkınlık içinde kaldım. Ama gelin görün ki bu kadar uğraşa değmeyecek bir adam karşısındaki. Ernesto'ya o kadar sinirlendim ve saydırdım ki, ettiğim küfürleri buraya yazmamak için kendimi zor tutuyorum.
İkisi de kendi dertleriyle o kadar meşgullerdi ki ebeveyn olduklarını hiç akıllarına getirmemeleri de çok sinir bozucuydu. Kızlarının yaşadığı durumların farkında bile değillerdi. Ernesto'nun karakteri ortada ama İnes'in kızıyla ilgilenmiyor oluşuna hatta onu bir fazlalık gibi görmesine de çok sinirlendim. Değmeyecek bir adam için uğraşacağına kızına dön bir bak diyesim geldi. Sonunu okuduğumda ise tüm sinirim gitti ve kocaman bir oh olsun çektiğimi itiraf ediyorum. :)
Kitaba genel bir değerlendirme yapacak olursam; başlangıçta polisiye gibi görünen ama aile değerlerini ve psikolojik yapıyı ele alan derinlikli bir kitaptı. Her ne kadar okurken sinir krizleri geçirmiş olsam da farklı bakış açılarını fark etmemi sağlayan bir okuma oldu. 
Bu tarz farklı kurguları okumayı seviyorsanız Bayan Seninki kitabını tavsiye ederim.

 


ALINTILAR
Hızla geçen zamana yetişme telaşımızdan ne çok şey kaçırdık oysa zamanın ritmini yakalasaydık bunca nefes nefese kalmazdı kaderimiz.
~~~~
Okumak hayatın kargaşasında kalbini korumaktır.
~~~~
Her gözyaşının bir onuru var kimin için akıttığınıza dikkat edin. Sizden kopup ayrılan ne varsa bin bir ihtimal içinde de olsa bir ihtimal dönebilir ama gözyaşı asla. Bir çift göz ağlamak için kapanırken, duyguların bütün kapıları açılır her biri bir pay almak ister. Duyguların mücevheridir gözyaşı, kıymetini bilmek gerek.
~~~~
Bir efsane değildir iki aynı başın bir yastığa düşmediği, âlemde her şey çift, zıt kutuplar birbirine müptela, bir de aşk dedikleri bir kılıf o da ayrı bir muamma. O yüzden aşk yaşamayana efsane, yaşayana destan.
~~~~
Sustukların bazen anlatamadıklarını tamamlar. Susmuşsam sesimi duyun, konuşuyorsam sustuklarımı anlayın diye. Gürültülü bir gezegende, kendisinden başka kimseyi duymayan hatta anlamayanların içinde susmak nereden baksanız en asil eylem.
~~~~
"Bana umuda dair güçlü bir kelime söyle." dedim. Gülüsedi. Hepsi buydu.
"Kafam karışık." dedim, "Gülümse!" dedi.
"İçim kir pas içinde." dedim, "Gülümsemek süpürür." dedi.
"Bu da geçer mi?" dedim, "Gülümsüyorsan geçmiştir." dedi. Bunca dert bir gülüşün etrafında mı kümelenmişti? Hayret öyleymiş üstelik gülümsemenin mutlulukla bir alakası yokmuş ama gülümseyince mutlusun sanıyorlarmış.

****
KİTAP YORUMU

Mutlu akşamlar blog arkadaşlarım. ^^
Birkaç aydır okuduğum kitapları sizlerle paylaşmadığımı fark ettim ve hemen arayı kapatmalıyız dedim. :)
Bu ay okuyup bitirdiğim kitaplardan biri olan Anne Sözü'nden bahsetmek istiyorum.
Yazarımız yaşadıklarından edindiği tecrübeleri, okuduklarından edindiği bilgi ve fikirlerini başta kendi kızı olmak üzere tüm kadınların faydalanabileceği bir kitap olması amacıyla kaleme almış Anne Sözü'nü.
Çocukluk döneminde karşılaştığı zorlukları, onun için çok kıymetli olan merhum dedesi Seyyid Muhammed Raşit Erol'dan öğrendiklerini ve onunla yaşadığı anılarını, evlilik hayatı ve dinimiz olan İslamiyet hakkında hem tecrübelerini hem de kendi fikirlerini bölüm bölüm bizlerle paylaşıyor.
 Bakıldığında sayfa sayısı olarak az görünse de dolu dolu bir içeriğe sahip bir kitaptı. Neredeyse her bölümde altını çizdiğim satırlar oldu. Aslında hepsini sizlerle paylaşmak isterdim fakat kitabın büyüsünü kaçırmamak adına birkaç tanesine yer verdim. :)
Anne Sözü yazarımızın kalemi ile tanışma kitabım oldu ve yazarlık konusunda başarısını anlamam için yeterli olduğunu söyleyebilirim. 140 sayfada derin düşüncelere dalmamı ve farklı bakış açılarını görmemi sağlayan okuma deneyimi yaşadım. Öncesinde diğer kitapları hakkında bilgim yoktu fakat Anne Sözü'nü bitirince diğer kitaplarını incelemek üzere kendime not aldım.
Sizlerde bu türde kitapları okuyup faydalanmak isterseniz Sadiye Erol Aykaç'ın Anne Sözü kitabını tavsiye edebilirim. :)


KİTABIN KÜNYESİ
Adı:
Anne Sözü
Yazar: Sadiye Erol Aykaç
Yayınevi: Nesil Yayınları
Sayfa Sayısı: 144
Baskı tarihi: Kasım 2023


Merhabalar :)

3 Şubat'ta arkadaşım ile Taksimde biraz gezinti yaptık. 4 ayrı mekanda bulunan sergilerde birbirinden güzel ve kıymetli eserleri ücretsiz bir şekilde görme fırsatım oldu. Sanatsal anlamda ruhumu doyuran bu eserlerin bir kısmını fotoğraflayarak kendime saklamak istedim. Sonra bu güzellikleri neden blog arkadaşlarımla paylaşmayayım ki dedim ve karşınızdayım. :)


 TAKSİM SANAT

Taksim Sanat'ta 25 sanatçının resim, fotoğraf, heykel, video ve farklı teknikler ile hazırlamış olduğu eserlerinin yer aldığı Kimlik Göstergeleri sergisi vardı. 25 Şubat'ta kadar devam edecek.  











DİRİMART


4 Şubat'ta sonlanan Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun Sonsuz Yankı isimli sergisi vardı. Bedri Rahmi'nin eserleri iki katta sergileniyordu. Bunlar ilk dönem eserleri ve son dönem eserleri olarak ikiye ayrılmıştı. Eserleri incelerken bu değişimi de fark ediyorsunuz.










Eserlerin hepsi birbirinden güzel olunca bolca fotoğraf çekmişim. :)

Hem siz bakarken sıkılmayın hem de bu güzellikleri detaylı bir şekilde gösterebileyim diye yazıyı ikiye bölmeye karar verdim. İkinci bölümde Casa Botter ve Meşher'deki sergilerin fotoğraflarını paylaşacağım. ♥

Siz en son hangi sergiye gittiniz? Yoruma bekliyorum. ^.^


 

Yazan: Ray Cooney 
Çeviren: Orhan Azizoğlu
Yöneten: İrfan Kangı 
Süre: 2 perde, 2 saat 15 dakika
Tür: Komedi
Oyuncular: Zeynep Beşerler, Selen Soyder, Somer Kavran, Ömür Özdemir, Göktuğ Derici, Giray Mert Özdenoğlu, Şahin Öztürk

KONUSU

John Smith Londra'da bir taksi şoförüdür. John'un birbirinden farklı iki hayatı, Londra'nın farklı bölgelerinde iki evi vardır ve de resmi olarak evli olduğu iki eşi: Mary ve Barbara. Çok sıkı bir zaman programı yaparak iki evliliğini de hiç şüphe çekmeden devam ettiren John, bir akşam yaşlı bir kadını hırsızlardan kurtarmak isterken gözünü hastanede açar. Hırsızlık olayını araştıran dedektiflerin sorularıyla John'un bütün düzeni bozulmak üzeredir. Üst kat komşusu Stanly'den yardım ister ancak Stanly yardım etmekten çok işleri daha da karıştıracaktır. Barbara'nın yeni komşusu Bobby'nin de dahil olmasıyla olaylar içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.(biletinial.comdan alıntıdır)


Merhaba blog arkadaşlarım.
Bu yazımda sizlere izlemiş olduğum Hangisi Karısı isimli tiyatro oyunundan bahsetmek istedim. Aslında Aralık ayında izlemeye gitmiştim fakat bahsetmek bugüne kısmetmiş. :)

Oyunu Torium Avmde bulunan Torium sahnede izledik. 3 kişi toplu bilet aldığımız ve üzerinden biraz süre geçtiği için kişi başı fiyatı ne kadardı hatırlayamadım maalesef.
İndirimli fiyattan aldığımız için koltuk seçimi yapamadık ve neredeyse en arka sıradan izlemek zorunda kaldık. Bu durum oyuncuları görme açısından beni biraz zorladı. 
Oyuna dair yorumlara göz atsak da detaylı bir araştırma yapmadan gittiğimiz için beklentim yok denecek kadar azdı. Ama beni olumlu anlamda şaşırtan ve çok keyif aldığım bir oyundu. Oyunculardan birkaçını tvde izlemiş olsam da canlı canlı izlemek bambaşka bir his. Özellikle Zeynep Beşerler'in oyunculuğunu çok beğendim. Karakteri adeta yaşadı. Baygınlık geçirdiği bir sahnede adeta oyuncak bebek gibi taşındı ama o kadar gerçekçi oynadı ki izlerken acaba gerçekten mi bayıldı falan diye düşünmedim değil. :)  
Stanly karakterini  canlandıran Giray Mert Özdenoğlu ise oyunun eğlence kaynağıydı. Karakterin şapşal halleri ve eğlenceli danslarını izlemek bizi kahkahalara boğdu.
Favorilerimi detaylı anlatmış olsam da diğer oyuncuları da keyifle izledim. Bizim izlemeye gittiğimiz gün Selen Soyder'in doğum günüydü. Oyun sonunda ufak bir doğum günü kutlaması yapıldı. Kutlamaya bizleri de dahil etmeleri çok hoş ve samimi bir detaydı. Yüzümüzde gülücüklerle salondan ayrıldık. Ertesi gün iş arkadaşlarıma ne kadar sevdiğimi heyecanla anlattığımı da itiraf edeyim. :)
Yazıyı hazırlarken göz attığımda Şubat ayı için Bursa ve İstanbul Anadolu yakasında sahne alacaklarını gördüm. Size konum olarak yakınsa şans verebilirsiniz.
Ufak bir uyarı notu geçeyim; +18 espriler olduğu için çocuklarla ailecek izlenecek bir oyun değil, gitmeyi düşünürseniz planınızı ona göre yapın derim. :)

 


Tür: Romantik, Komedi, Gençlik
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 1 Sezon / 8 Bölüm
Bölüm Süresi: 25 Dakika
Oyuncular: Austin Abrams, Midori Francis, Keana Marie, Troy Iwata, Glenn Mccuen, Dante Brown, Jodi Long

KONUSU
Bize Çıkan Yollar (Dash and Lily), David Levithan ve Rachel Cohn 'un aynı isimli kitabından uyarlama Noel temalı bir gençlik dizisi. 
İlişkiler konusunda pek başarılı olmayan Lily, ağabeyinin önerisi ile çılgın bir plan yapar. Kırmızı defterine cesaret gerektiren görevler yazarak en sevdiği kitapçının rafına bırakır. Onun için doğru erkeğin defteri bularak bu görevleri yerine getireceği düşüncesi ile beklemeye başlar.
Bu kitapçının müdavimi olan alaycı ve meraklı Dash, raflar arasında dolaşırken kırmızı defteri bulur. Noel kutlamaları yüzünden keyifsizken karşısına çıkan bu meydan okuma defteri onu heyecanlandırır. Birbirini tanımayan Dash ve Lily bu defter aracılığıyla hem çılgın görevler ile birbirlerine meydan okuyup hem de yavaş yavaş birbirlerini tanımaya başladıkları bir maceraya atılır.

KARAKTERLER

Austin Abrams, Dash karakterini canlandırmakta.
Dash, ebeveynleri boşandığı için kendini yalnız hisseden ve arkadaş çevresi olsa da iletişim olarak kendisini soyutlamış, zeki ve düşünceli biri olsa da alaycı ve kibirli davranan bir karakter. Noel'den nefret eden Dash, kutlamalardan ve herkesten uzakta kalma planları yaparken Lily'nin kırmızı defterini bulunca heyecanla içindeki görevleri yapmaya koyulur.


Midori Francis, Lily karakterini canlandırmakta.
Lily, küçükken yaşadığı bazı durumlar sebebiyle sosyalleşme konusunda zorluk yaşayan, sadece ailesiyle vakit geçirmekten hoşlanan renkli bir karakter. 
Sempatik biri olsa da çekingenliğinden dolayı duygusal bir ilişkide yaşamadığı için ağabeyinin tavsiyesi ile kırmızı meydan okuma defteriyle hayatının aşkını bulmayı dener. Fakat hayatın onun için farklı sürprizleri vardır.


Merhabalar blog arkadaşlarım :)
2024 yılının 2 haftasını geride bıraktık bile ama yeni yılınızı kutlamak isterim. Umarım yeni yıl hepimiz için güzellikler getirir. ♥
Bu defa arayı biraz fazla açtım farkındayım ama bir türlü fırsat bulup uğrayamadım. İki aylık bir moladan sonra geri döndüm, umarım bundan sonra daha sık buralarda olabilirim. ^.^
Görüşmeyeli sizler nasılsınız? Umarım her şey yolundadır. :)
Bugün izlediğim bir mini diziden bahsetmek istedim, lafı daha fazla uzatmadan başlıyorum! :)
Bize Çıkan Yollar (diğer adıyla Dash & Lily) kardeşimin önerisi ile izlemeye başladığım bir dizi oldu. Bize Çıkan Yollar ismiyle dilimize çevrilen kitaptan uyarlanan yeni yıl temalı, keyifli zaman geçirmemi sağlayan tatlı bir gençlik dizisiydi. Kitabını henüz okumadım ama diziyi izledikten sonra okuma fikrini aklımın bir köşesine not ettim. :)
Oyunculuklar ve kurgusal anlamda fazla beklentiye girmeden izlenebilecek, yeni yıl temalı filmler gibi olduğunu söyleyebilirim. Hatta itiraf etmem gerekirse Dash ve Lily'i canlandıran oyuncuları uyum olarak pek yakıştıramadım. 
Sadece kırmızı defter üzerinden haberleşmeleri, birbirlerini görmeden ve de tanımadan meydan okumaları keyifli olan kısımlardı. Ben mektuplaşma ya da bu tarz yazıyla haberleşme yollarını heyecan verici bulduğum için izlerken keyif aldım.
Karakterlerin sosyal anlamda birbirlerini geliştirmeleri de hoş bir detaydı. Sadece dizinin sonunu biraz daha farklı beklerdim, birazcık havada kalmış gibi hissettim. Kitabı okumadığım için kıyaslama yapamıyorum fakat Dash and Lily 3 kitaplık bir seri olduğundan ilk kitabın bu şekilde bitmiş olması olası bir durum. Uyarlama olduğu için ilk sezonun bitişi de onunla paralel gidebilir fakat devam sezonu olmayacağını öğrendiğim için havada kalmışlık hissi yaşadım. Devam etmeyeceği planlandıysa buna yönelik düzenleme yaparak çekebilirlermiş sanki.. :)
Yılbaşı temalı ya da gençlik türünde sizi yormadan izleyebileceğiniz bir şeyler arıyorsanız şans verebileceğiniz bir yapım. Dizi yerine kitaplarını okumak daha keyifli olacaktır belki de, karar sizin. :)

Kitabı okuyanlar varsa fikirlerini benimle paylaşsın lütfen. ♥

  

 

 


"Sen Rubaro, asla kaybeden olmayacaksın. Ezilmemek için ezecek, yok edeceksin. Işık zayıftır, en küçük kuvvette sönüp gider. Güneşin bile bir gün vakti dolacak." 
Elinde, yanmakta olan bir şamdan tutuyordu. Diğer elini mumun üzerine bastırıp, ışığı söndürdü. 
"Ama karanlık bakidir."
~~~~
Merhabalar,
Birkaç aylık ayrılıktan sonra geri döndüm. Hem de blogger arkadaşım Duygu'nun kitabıyla. :)
Umarım görüşmediğimiz süre içerisinde sizin için her şey yolunda gitmiştir ve iyisinizdir.
Ben işin verdiği yoğunluk ve de yorgunluk sebebiyle kendime bile zor vakit ayırdığım bir süreçten geçiyorum. Ani değişiklikler, mesailer vs derken düzenimi ancak kurabildim. Haliyle kitap okumakta da biraz zorlandım ama Duygu'nun kitabının basılış sürecine de şahitlik ettiğim için onu muhakkak okumalı ve sizlerle paylaşmalıyım dedim. Lafı fazla uzatmadan başlıyorum.:)

Şifacının Kalbi Kitabının Konusu:
 Ölüm Terzisi, bir insan bedenine girerek felaketleriyle dünyayı karanlığa boğmak isteyen doğaüstü bir varlıktır. Onun karanlığına karşı savaşan ruh budayanlar, Ölüm Terzisinin ilk saldırısında kendilerini feda ederek ruh tohumlarına dönüşürler. Fakat Ölüm Terzisi kaybetmemekte kararlıdır. Yetiştirdiği çıraklar ile kötülüğünü yaymaya devam ederken, Şifacı Ubin ve Prens Çelekan tehlikenin farkına varırlar. Dünyayı kötülükten korumak için macera dolu bir yolculuğa atılırlar.
Şifacı Ubin ve Prens Çelekan'ın yolculuklarında başlarına neler gelecek?
Ölüm Terzisi'yle olan savaşlarını kazanabilecekler mi?
Merakı ve heyecanıyla okunan keyifli bir kitap.

~~~~
"Başaramamaktan korkuyorum. Onların karşısına çıkacak olmak..." Lafının gerisini getiremedi Çelekan. "Geçmişi değiştiremezsiniz ama gelecek için çok şey yapabilirsiniz. Kaygılarınızın sizi esir etmesine izin vermeyin."
~~~~

Blog sayesinde tanıştığım ve yazılarını severek okuduğum Duygu'nun kitabının çıkmış olması beni de çok heyecanlandırdı. Baskı sürecinde sürekli mesajlaşarak, her bir aşamadan haberdar olmak sanki kendi kitabım çıkıyor gibi hissettirdi. :))
Hal böyle olunca elime ulaşır ulaşmaz okumaya başladım ama yoğunluktan dolayı okuma sürecim birazcık uzun sürdü.
Fantastik türde olduğu için kurgulanan evreni ve karakterleri tanıma süreci olarak ilk bölümleri biraz ağır okuduğumu da itiraf edeceğim fakat her şeyi çözdükten sonra sayfalar nasıl aktı gitti anlamadım bile. Şifacı Ubin, Prens Çelekan, Rubaro ve İnume karakterlerinin her birini ayrı ayrı sevdim.


Ubin, hem fiziksel hem de ruhsal olarak şifa veren iyiliğin vücut bulmuş hali diyebilirim. Öyle naif bir karakterdi ki favori karakteriniz kim deseniz düşünmeden Ubin diyebilirim. :)


Rubaro ise bad boy severler için favori bir karakter. :))
Karanlığa hapsolduğunu düşünse de Ubin sayesinde gerçek benliğine kavuştu. 


Prens Çelekan'a da kalbimi bırakmadım desem yalan olur. Ona dair okumamız gereken daha fazla şey varmış gibi hissettirse de yazarımız gizemli bir karakter olarak yazmayı tercih etmiş. :))


İnume, savaşçı ve güçlü bir kadın karakterdi. Prens Çelekan gibi İnume içinde daha fazla şey okumak isterdim. :)

***
Şifacının Kalbi, bir yazarın ilk kitabı olarak başarılı bir şekilde kurgulanmış ve akıcı bir anlatıma sahipti. Eleştiri olarak söyleyebileceğim tek şey keşke biraz daha uzun yazılsaydı olurdu. :D
Hem heyecanla beklediğimiz o savaş anı hızlıca olup bitmiş gibi hissettirdi, hem de karakterlerden bu kadar çabuk ayrılmak istemezdim. Her birinin içerisinde gizlediği hikayeleri öğrenmek güzel olurdu. :)
Ayrılmak demişken de yazarımızın son kısımda yapmış olduğu bir sürpriz gelişme de çok kalbimi kırdı. Hiç böyle bir şey beklemiyordum. 💔
Kitabın devamı olmayacak biliyorum ama bizlere sürpriz yapıp yazmaya karar verirsen harika bir detay olur sevgili yazarcım. :)))
Fantastik severlerin ve yeni başlamayı düşünenlerin Şifacının Kalbi'ni okumasını şiddetle tavsiye ederim efenim. 😇

Duygu'nun yazılarını ve hikayelerini okumanız için bloğunu da aşağıya bırakıyorum;